Page 55 - 60. SANAT YILINDA AMİR ATEŞ
P. 55

60. Sanat Yılında
                                                                                             Bestekâr HÂFIZ ÂMİR ATEŞ






            Âmir Ateş o gün, yeniden beste yapabilmek için  Yesâri Âsım Arsoy’dan
            bir nevi izin almıştır. Bu süreç,  Yesâri Âsım Arsoy’un Âmir Ateş’i âdeta
            demlenmeye bıraktığı bir zaman dilimi olarak düşünülebilir. Belki de daha
            özenli ve sanatsal özelliği yüksek besteler yapabilmesi adına beste yapması
            Yesâri Âsım Arsoy tarafından yasaklanmıştır. Beste yapmada önemli olan çok
            üretmek değil, aksine iç dinamikleri sağlam, kendi içerisinde dengeli eserler
            ortaya koymaktır. Yesâri Âsım Arsoy bu özellikleri tamamlaması açısından
            Âmir Ateş’e bilgilerini ilerletme ve beste yetisini geliştirme adına bu yasağı
            getirmiş de olabilir. Bu dönem Âmir Ateş için kayıp değil, aksine kendini
            yeniden tanıma, yeniden keşfetme yılıdır. Çünkü bilgileri demlenmiştir. Sonuç
            olarak beklemede kaldığı bu bir yıl, kendisi için son derece verimli geçmiştir.

            Âmir Ateş’in Yesâri Âsım Arsoy ile dostluğu bu olaydan sonra yedi-sekiz yıl
            daha devam eder. 19 Ocak 1992’de Yesâri Âsım, Hakk’ın rahmetine kavuşur.
            Merhûmun defin merâsiminden sonra zamanın büyük bestekârlarının
            birçoğu, radyo sanatçıları evinde dua etmek üzere toplanmıştır. Osman Nuri
            Özpekel de bu katılımcıların arasındadır. Hocayı en fazla ziyaret edip, onunla
            dostluk ve talebelik yapanlardan birisidir Osman Nuri Bey. Sohbet esnasında
            herkes anılarından bahseder. Osman Nuri Bey, Yesâri Âsım Arsoy ile olan bir
            anısını şöyle anlatır:

            “İki  gün  önce  Hoca’nın  ziyaretine  geliyordum.  Caddede  kendi  kendime  ‘Yesârî
            Âsım Arsoy ismi çok meşhur. Yesâri ‘solak’, Arsoy da ‘temiz soy’ demek. Âsım ne
            demek acaba’ diye düşünerek yürüyordum. Dâiresinin kapısına gelince ziline
            bastım. Kapı açıldı, arkası dönük hâlde içeride beni bekliyordu. Birden ‘Duuur’
            sesiyle irkildim. Hoca devam etti: ‘Söyle bakalım, Âsım ne demektir’ sorusunu bana
            yöneltince orada öylece bakakaldım.  “Evet,  Yesâri yani  ‘solak’ olduğum mâlum;
            Arsoy da ‘temiz soy’ demek. Peki, ‘Âsım ne, söyle bakıyım’ diye devam etmez mi,
            ne diyeceğimi şaşırdım? ‘O zaman Âsım’ı da ben söyleyeyim. Âsım ‘Allah’ın has
            kulu’ demek’ deyince donakaldım. Sen gelenin kim olduğunu nerden biliyorsun?
            Âsım’ın ne demek olduğunu düşündüğümü nerden biliyorsun? Bu adam mânevî
            halleri olan birisi diye düşünmeye başladım.” Osman Bey’in bu anısını anlatması
            üzerine Erol Sayan; “O da bir şey mi, Yesâri Âsım Arsoy, Âmir’le aramızda geçen
            bir konuşmayı beş dakika sonra arayarak yüzümüze vurdu” der.

















                                                             • 51 •
   50   51   52   53   54   55   56   57   58   59   60