Sare Çizmecioğlu İle Sanatı, Hocası Hasan Çelebi Ve Koleksiyonu

Sare Çizmecioğlu İle Sanatı, Hocası Hasan Çelebi Ve Koleksiyonu

Geri Dön
17 Aralık 2024
A +

Sare Çizmecioğlu hattatlığı, resim kabiliyeti ve yazarlığıyla hezarfen bir şahsiyet. Hattat Çizmecioğlu ile sanat hayatını, renkleri, koleksiyonu ve Ayın Parlak Zamanı serlevhalı kitabı üzerine bir e-mülakat gerçekleştirdik.

 

 

.
.
.
.
.
swiper-right
swiper-right

İbrahim Ethem Gören: Sare Hanım sizi tanıyabilir miyiz?

Hattat Sare Çizmecioğlu: Konyalı Topbaş ailesinin ikinci evladı olarak 1966 yılında İstanbul’da dünyaya geldim. Hazan ve hüzün, beni tavsif eden iki kelime. Sonbahar ve renklerine meftunum. Mutlu her anımda hüzünlü bir yanım yaşar. Bu düşkünlüğümün kasım ayında doğmamla bağlantılı olduğunu hissediyorum.

Bir köşk hikayesi hayatım. Anne, anneanne, babaanne ve abla, eteklerinde büyüdüğüm dört kadın. Ve muhteşem bir baba. Bilerek ya da bilmeyerek karakterimi ilmek ilmek işlemiş her biri. Elbette her çocuk benim kadar şanslı olmayabilir. Çünkü benim çocukluğum en büyük zenginliğim.

Kadıköy İmam Hatip Lisesi’nin ilk açılan kız sınıfına dâhil olmak nasip oldu. Yedi yılı yudum yudum içerek okudum. On dokuz yaşında bir evlilikle soyadım Çizmecioğlu olarak değişti ve bir daha eskisini kullanmadım. Yirmi, otuz yaşları arasında üç çocuk... Şimdi düşünüyorum ben evlatlarımla birlikte büyümüşüm. Annem otuz yaş için; bir kadının en güzel yaşı, derdi. Ben bu güzelliğe ailemle birlikte olmanın yanı sıra sanat ve ilmin peşi sıra koşarak ulaşmaya çalıştım. Kırklı yaşlar beni düşündürdü. Başta Allah Teâlâ’nın habibi Hazreti Muhammed, peygamberlik makamına  kırk yaşında ulaşmış, Hazreti Âdem’in hamuru kırk gün mayalanmış, Hazreti Musa Tur dağında kırk gün kalmış, Nuh tufanı kırk gün sürmüş, kırklara karışılmış, Bektaşilerin Kırklar Meclisi kurulmuş, sufiler erbainle inzivaya çekilmişler. Kırka yüklenen anlam elbet nedensiz değil belki kemâlât basamaklarını çıkmak nasip olur diye, ben de gayret ettim.  Kırkların sonu ellilerin başı O’nun lütuflarıyla doluydu. Rabbim bu sefer de üç torun nasip etti. Taşıdığım genler ve aldığım eğitim ile mütedeyyin bir yapım vardı. Yaratana olan sevgim, O’nun rızasını kaybetme korkusu küçük yaşlardan itibaren ruhuma işlemişti. Hayatıma yön veren etkenler; aile fertlerim dışında, bu yaşıma kadar tedrisatında bulunduğum  hocalarım, intisaplı olduğum mürşit ve silsile, sanatın gücü, Rabb’imin bahşettiği gözlem kabiliyeti diyebilirim. Kardeşimin ve ablamın kaybı, ellerimizin arasından kayıp gitmeleri  büyük bir imtihandı, aynı zamanda sabır provası. Annem babam ve ben tarif edilemez özlemin yanı sıra ateşten gömlek ve sabır libaslarını giydik.

Sanat konusunu biraz açacak olursam resimle başlayan hikâyem; hüsn-i hat, edebiyat ve fotoğrafla devam etti. Bunların hiçbiri benim için gel geç bir sevda değildi. Belki bir dönem hepsi aynı anda icra edilemedi ama içimdeki aşk hiç sönmedi. Bu sanatların birbiriyle olan ilişkilerini, paralelliğini ve kesiştiği noktaların farkına varmak, çağrışımlarını düşünmek, yakalamaya çalışmak benim için bir yanıyla oyun, bir yanıyla farkındalıktı..

Sanat sevdası gönlünüze ne zaman düştü?

Annemin bir yemek defteri vardı. İlk sayfasında onun çizdiği tabak taşıyan bir kadın. Sürekli deseni incelerdim. Hatta resim dersinde verilen bazı ödevleri anneme yaptırırdım. İçten isterdim onun kadar güzel  çizebilmeyi. Köşkün sağ tarafında Bulgar göçmeni bir ailenin kızı sol tarafında ise Konyalı bir ahbabın kızı oturuyordu. Sabahtan akşama kadar oynar, birlikte suluboya yapardık bahçede. Bir gün Milliyet Çocuk dergisine onlardan birini yolladım ve basıldı. İşte bu sanat sevdamın başlangıcı oldu.

Resimde, renklerde ne/neler arıyorsunuz?

Resim hikâyem onlu yaşların sonunda başlayıp yirmili yaşların ilerisine kadar devam etti. İnci Eviner’le  bir üniversite dönemi kadar çalıştım. O zamanlar  belki şu andaki hissiyatımla cevap veremeyebilirdim. Lakin şu; an  mükemmeli yaratanın, paletine ulaşma çabası, ruhumun seslerini, renklerini  çırpınışlarını aksettirme gayretiydi aradığım, diyebilirim. 

Aradıklarınızın ne kadarını buldunuz?

Hakikati her arayan bulamaz, ama bulanlar arayanlardır, der Beyazıd-ı Bestâmî. Aradığıma ulaştım mı bilmiyorum lakin Irak’ta bir akşam onun kabrini buldum. Karanlık, havada mis kokusu, türbe, mübarek ve ben.

Kelâma, Osmanlı Cihan Devleti ile günümüz Türkiyesi arasında sanat köprüsü kuran halanız Hattat Müşerref Çelebi ile devam edelim dilerseniz. Müşerref Hanımın, Hattat Mustafa Halim Efendi’yle başlayan ve sonrasında Hattat Hamit Aytaç ile devam eden uzun bir meşk süreci var. 1994 yılında talebesi olduğunuz Müşerref Çelebi’nin yazılarına ve öğrendiklerini öğretme gayretine dair neler söylemek istersiniz?

Müşerref halam bilfiil okuldu. Yirmili yaşlarda bu okulun öğrencisi oldum. Gülümseyerek kapıda karşılar, büyük hattatların yazılarının duvarlarını süslediği mütevazı salonunda, masanın üzerinde duran şekerlikten akide ikram eder, böylelikle derse başlama ve devamının gizli nişanesini imzalatırdı. Sonra birlikte arka odaya geçerdik. Hokkasına besmeleyle batırdığı kamış kalemin cızırdayan sesiyle ödevimi yazar, büyük makasıyla kalemimi düzeltir, bazen tatlı tatlı anlatırdı. Kuşe kâğıtlar bulunmazdı o zaman. Halam takvim kâğıtlarının arkasını kullanırdı. Heyecanla onun kapısına giden adımlarım, tashih edilen harfler ileri derse geçmişse yerinde duramaz olur, hele “maşallah” ya da “ahsenti” alınmışsa eve koşar adımlarla dönerdim.

Yazı serencamınıza müteakip yıllarda Reîsü’l-hattâtîn Hasan Çelebi ile devam ettiniz. Hasan hoca ile Rabbiyessir’den icâzet sürecine kadar devam eden talebelik yıllarınıza müşfikâne nazar edelim.

Müşerref Çelebi ve Hasan Çelebi. Akraba değiller sadece soyadı benzerliği. Ama beni hüsn-i hat sanatının şümulüne dâhil eden müstesna iki isim. Hasan Çelebi üstadım da aynı halam gibi sabır timsali. Erzurum, Oltu, İnci Köyü’nden İstanbul’a gelen bir hâfız-ı kelâm. Geleceğin ‘Reisü’l-hattâtîn’i. Demir leblebileri yumuşatmış, kıtalar arası köprüler kurmuş, sanatı ve öğrencileri meşrıkten mağribe uzayan bir üstad. Benim hocam. Bir baba kadar şefkatli, meşkinden ruh halini kavrayan bir psikolog. Büyük bir çınar ve ben de onun gölgesinde büyüyen fidanlardan biriyim. Yirmi yıl birlikte yola devam ettiğim arkadaşlarım (Zeynep Sevsevil, Fatma Ülker, Ebru Ersoy, Betül Utku) ile sekizinci yılın sonunda icazet aldık. Ama hiçbirimiz üstadımızın yanından ayrılmayı düşünmedik. Hatta onunla Erzurum’daki köyünü ziyaret, bunun ötesinde bana onunla hac farizasını yaşamak nasip oldu. Bir gece Mekke’de rüyama gelerek “artık besmele yazabilirsin” dedi. Onunla aramda öyle bir bağ var ki, dünya gözüyle yaşananlar bunun ispatı. Arafat’ta onu aramaya çıktım. Yerin altının üste çıktığı gece onca kefenli insan arasında üç beş dakika içinde buluverdim. Serüvenin devamı Medine’de de devam etti. Telefonla konuşup buluşmaya niyet ettik. Ben yeşil kubbeye doğru yürürken o da bana doğru geliyordu. Hasan Çelebi üstadım, bir hocadan  öte, Rabbimin esmasının tecelligâhı bir insan. Duam; bayrağını ona layık olacak şekilde ileri nesillere taşıyabilmek.

İcâzet, hattatların omuzlarına ne türden sorumluluklar yüklüyor?

İcazete hak kazanan hattat yolun başına henüz gelmiştir. Ben bu hali diplomasını yeni alan bir doktora benzetiyorum. Doktor ne kadar tecrübesiz ise hattat da aynı şekilde gelişmeye muhtaç. Benlik bir tarafa bırakılarak yazılan her ayet, her peygamber sözü, üstadın tashih ettiği hataların her birini tekrar çalışma ve öğrendiklerini yeni nesillere aktarma çabasının güzel bir yol olduğunu düşünüyorum. 

Bu meyanda nerelerde yazı dersleri veriyorsunuz?

Ablam Ayşe’nin ağır kanser süreci, hastane günleri ve sonrasında bizden ayrılışı ile iki yıl derslere ara verdim. Şimdi Muhibbi Sanat ve Ümraniye Şehbal Kültür ve Gençlik Merkezi’nde ders veriyorum. İcâzetli bir öğrencim dışında, şu anda birlikte meşk ettiğimiz on altı öğrencim var.

Çamlıca’daki hâneniz her biri diğerinden âlâ keyfiyeti hâiz eski-yeni pek çok hüsn-i hat levhasıyla şenlenirken yazı koleksiyonunuzu okuyucularımıza tanıtmanızı isteriz.

Kimi aile yadigârı, kimi üstadımdan, kimi kendi gayretlerimle ulaştığım duvarlarıma hayat veren eserleri bugüne kadar daha doğrusu sizi tanıyıncaya  kadar koleksiyon olarak adlandırmadım. Onlar, gözümü açtığım köşkte her odasında asılı olan tanıdık bir yüzdü benim için. Sonraki hayatımda da ifade ettiği anlam değişmedi. Ta ki bugüne kadar.

Size bu aşina yüzleri memnuniyetle takdim etmek isterim. Yesarizade, İzzet Efendi, Hamit Aytaç, Mahmut Bedrettin Yazır, Nazif Efendi, Hasan Çelebi, Müşerref Çelebi, Davut Bektaş, Ferhat Kurlu, Hakan Arslan, Hüseyin Kutlu, Fuat Başar, Yusuf Mazı, Hüseyin Öksüz (Konevî), Arda Çakmak, Nuri Garcia, Deniz Bektaş, Erol Dönmez, Hanife Alpaydın, Mehmet Memiş ve Yeşim Karamık Jandar.

Koleksiyonuzda Hasan Çelebi’nin yazıları dikkat çekiyor. Hasan Çelebi hocanın yazılarına baktığınızda neler görüyorsunuz?

Üstadım Hasan Çelebi’nin birkaç yıl evvel retrospektif bir sergisi oldu. Oraya hocamın 5-6 eserini vermeyi  nasip eden Rabbime şükürler olsun. Eserlerini görmek benim için yüzünü görmekle eşdeğer. Yirmi yılda biriktirilen müktesebat her harf üzerinde ayrı yoğunlaşıyor. Hataları ‘pirenin ciğeri’ tabiriyle ifade eden üstadım bizlere bu kadar küçük bir hatayı bile görmezden gelmenin olamayacağını öğretti. Ama yeri geldiğinde de hatalarla dolu bir meşki tekâmülümüz için geçirdi. “Günde otuz saat çalışacaksan olur, bu sanat ancak yüzyılda kâmil hale ulaşır” diyen, kanatları altında büyüdüğüm üstadımdı…

Hocanızın bereketli ömründe hüsn-i hat sanatına müteveccih hizmetlerini de konuşalım.

Yazıları birçok caminin kubbe, mihrap, cümle kapısı ve duvarlarında, ulusal ve uluslararası koleksiyonlarda yer alır. Kimi anıtsal camilerin tamiratında yazıları ıslah etmiştir. Mescid-i Nebevî’nin kuşak yazıları, Kuba Mescidi’nin yazıları, Sultanahmet Camii’nin  kubbe yazılarını ve Hırka-i Şerif Camii’nin kubbe yazılarını müteveccih eserlerinden bazıları olarak zikredebiliriz.

Ayın Parlak Zamanı Bir Köşk Hikâyesi serlevhalı hatıra kitabınız için sizi tebrik ediyorum. Kârîler kitabınızda neler bulacak?

Ayın Parlak Zamanı Bir Köşk Hikâyesi. Bir çocuğun gözünden dönemin siyasi olayları, mütedeyyin bir aile hayatı, o ailedeki fertlerin çocuk üzerinde bıraktığı izler, mahalle, komşuluk ilişkileri, kokuların, tatların hafıza üzerindeki etkisi, ritüeller, anne ve baba tarafından gelen mürşitlerin hikâyeleri, birlikte yaşanan mutlu ve ıstıraplı günler.

Hasbihalimize sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?

Hatalarım öğretmenlerim oldu. Ön yargılarımdan daima utandım. Büyük söylediğim, ayıpladığım her söz başıma geldi. Düşmeden kalkmanın, bulanmadan durulmanın, gayretsiz kazanmanın mümkün olmadığını gördüm. Yaratanın niyetlere göre her şeyi verdiğine şahitlik ettim; iyilik isteyene iyilik, kötülük isteyene kötülük, başarı isteyene başarı, rızık isteyene rızık.

Amele dökülmeyen ilmin, bîtaraf olanın bertaraf olduğuna inancım kesinleşti. Kul ve insan olma çabasının yanı sıra, sevginin imkânsız olan kapıları açtığını gördüm. Rabbe ve peygamberime yaklaştıran en önemli tecelliyâtın merhamet olduğunu kavradım. İcazetnamemde; Bu inancımın bir göstergesi olarak “siz yeryüzünündekilere merhamet edin ki gökyüzündekiler de size merhamet etsin.” ibaresi yer aldı.

Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

Âyet-i kerîmede de “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu”, hadis-i şerifte “beşikten mezara ilim öğreniniz” ifadesinin üzerimdeki tecellisi ile öğrendiğim ve öğrettiğim her harf bana mutlulukların âlâsını yaşattı. Öğrendiklerimle amel etmeye çalıştım. Mutluluk, ıstırap, imtihan olsun, hepsinin bana bir şey katacağına inandım. Kierkegaard’ın söylediği gibi, Yaratanın benimle murat ettiğinin peşine düştüm. Dünya üzerinde yaşanan zulme, adaletsizliklere hissettiklerim beni O’na ve ahiret inancına daha çok yaklaştırdı. Önce kul, sonra insan olma çabamı hiç bırakmadım. Sürekli kendimle konuştum, iç sesimi dinledim, ölmeden önce muhasebe defterlerimi açık tuttum. Yaratandan ötürü yaratılanı sevdim.

 

İbrahim Ethem Gören 17.12.2024 Yazı No: 431

Öne Çıkan Yazılar

. Ustalar&Sanatkarlar Tezhip Sanatkarı Sevgi İrteş ve Sanatı
Günümüz Geleneksel Türk Süsleme Sanatlarının mühim simalarından tezhip ve kalemişi sanatkârı Sevgi İrteş ile sanatı ve eserleri üzerine sohbet gerçekleştirdik.
Ustalar&Sanatkarlar 11 Kasım 2024 4 dk.
. Ustalar&Sanatkarlar Ebru Ustasının Dünyasına Yolculuk
Ebru sanatının başarılı isimlerinden ebrucu Metin Yılmaz ile ebru sanatı yolculuğu üzerine bir mülâkât gerçekleştirdik. 
Ustalar&Sanatkarlar 05 Kasım 2024 3 dk.
. Ustalar&Sanatkarlar Miro Usta: Altın ve Mücevher Tasarım Sanatı
Mihran Haytayan nâmıdiğer ‘Miro Usta’ Türkiye’den Bahreyn’e uzanan bir başarı hikâyesinin kahramanıyla oluşturulan yazımızı inceleyebilirsiniz.
Ustalar&Sanatkarlar 25 Ekim 2024