Page 164 - Sanatın ve Sanatkarın İzinde
P. 164

Türk  Din  Mûsikîsi,  Türk  Mûsikîsi’nin  İslâmî  değerlerle  harmanlanmış  hâlidir.
                                   Dinî mûsikîmizin menba’ı, mihrâbdır; yani Kur’ân-ı Kerîm kıraatidir. “Kur’ân’ı
                                   seslerinizle süsleyiniz!” buyuran Hz. Peygamber (sav)’in rehberliğinde başlayan,
                                   Hz. Bilâl’in okuduğu ezanlarla gelişen dinî mûsikîmiz; tehlîl, tekbir, salât, na’t ve
                                   münacatlarla zenginleşmiştir. Bilhassa zengin bir mûsikî kültürüne sahip Türk-
                                   lerin İslâm dini ile şereflenmesiyle birlikte, din büyüklerimiz başta olmak üzere,
                                   mübarek  gün  ve  geceler,  dinî  olaylar,  Allah’ı  zikretme,  yalvarma-yakarma  gibi
                                   dinî  değerlerimiz  müzikal  bir  kimlik  içerisinde  tezahür  etmeye  başlamıştır.  Bu
                                   çerçevede gerek câmii gerek tekke gerekse dinî ritüellerin tatbik edildiği mekân-
                                   larda icra edilen pek çok dinî mûsikî formu ortaya çıkmıştır. Bu formlardan mey-
                                   dana gelen, nezâketi ve zarafeti bile haddeden geçiren bir medeniyet olan Türk-İs-
                                   lâm Medeniyeti içerisinde şekillenen bu mûsikî kültürüne “Dinî Türk Mûsikîsi”
                                   denilmektedir.


                                   İhvân-ı  Safa,  risâlelerinde “Müslümanların  mescitlerinde  hoş  nağmeler  ve  mü-
                                   zikal okumalarındaki amaçlarının; kalpleri inceltmek, nefislerin itaatini ve hu-
                                   zurunu sağlamak, Allah’ın emir-yasaklarına boyun eğmek, günahlardan dolayı
                                   tevbe etmek ve Allah’a dönmek” olduğunu ifade etmişlerdir. Hz. Mevlânâ da bu
                                   meyanda “Mûsikî, Allah âşıkları için ruhun gıdasıdır; zira onda sevgiliye -yani Al-
                                   lah’a- kavuşma ümidi mevcuttur.” buyurmaktadır.

                                   Mûsikî, “düşünme” özelliğinden ayrı olarak insanı diğer varlıklardan ayıran  “his-
                                   siyât-ı âliye” dediğimiz yüce hislerin başında gelir. Zira “güzel olan ve güzeli se-
                                   ven”  Cenâb-ı  Allah,  estetik  bir  duygu  olan  mûsikîyi  de  insanoğlunun  fıtratına
                                   nakşetmiştir. İslâm dini ne kadar fıtrî ve tabii ise mûsikî de o kadar fıtrî ve ta-
                                   biîdir. “Güzel ses” demek olan mûsikînin dinî boyutlarıyla kullanılması, aslında
                                   “en güzel” olan Allah’ın en güzel seslerle anılmış olması demektir. O’nu en güzel
                                   seslerle zikreden kullar böylelikle gerçek hüviyetine kavuşmaktadır. Bundan dola-
                                   yıdır ki mûsikî gerek ruhlara gerekse bedenlere lâyık-ı veçhiyle tesir etmektedir.
                                   Dinî mûsikîmizin formlarını belirleyen en önemli etken, dinî gün ve aylardır. Bil-
                                   hassa Hicrî aylar ve bu aylarda gerçekleşen dinî olaylar temelinde tasnif ve isim-
                                   lendirilmekle birlikte Dinî Türk Mûsikîsi, diğer yandan icra edildiği mekân çerçe-
                                   vesinde “Camii Mûsikîsi” ve “Tekke Mûsikîsi” şeklinde de değerlendirilmektedir.
                                   Dinî Mûsikîmiz, Kur’ân kıraati başta olmak üzere ezan, kamet, salâlar, tekbir, tel-
                                   biye, mahfel sürmesi, Cuma gülbangi, tardiyye, temcîd, münâcaat, tesbîh, istiğ-
                                   fâr, Mevlîd-i Nebî, Muhammediyye, ta’rîf, ferâciye, Mi’râciyye, Reğâibiyye, na’t,
                                   ilâhî,  kaside,  tevşîh,  şuğul,  durak,  mersiye,  nefes,  deyiş,  Mevlevî  Âyini,  savt,
                                   Salât-ı Kemâliyye, nevbe, gülbang gibi zengin bir kültüre sahiptir. Ayrıca kulun
                                   namazdaki huşûunu artırmak, namazdan alınacak feyzi artırma amacına ma’tûf
                                   olan “Enderûn Usûlü Teravîh” ismiyle bilinen her dört rekâtta farklı makamlarda
                                   kıldırılan teravih namazı gibi uygulamalar, dinî mûsikîmizin zenginliğidir.


                                   Gerek Allah’ın rızasını kazanma uğruna yaptığımız ibadetlerimizde, gerekse
                                   Muhabbetullah’a ulaşma gayretiyle meşgul olduğumuz zikir ve dualarımızda
                                   kullandığımız mûsikî sanatının ne kadar kudretli bir araç olduğu tartışılmaz
                                   bir gerçektir.
   159   160   161   162   163   164   165   166   167   168   169