Page 88 - ANADOLU SANAYİ DEVRİMİ
P. 88

Bu ikisi (yemek ve cinsel haz) zevk gibi gözükse de aslında gücü zayıflatan iki acı ve
                  eziyet veren iki türdür. Yaratılışın ve tabiatın iki tuzağıdır. Bu iki lezzet gerçekte, bir

                  müddet için ferdi, devamlı surette de türü hayatta tutmak için verilmiştir. Zevk bu-
                  lunduğu müddetçe insanlar bu zevke meftun olacaklar ve böylece ilahî maksat olan
                  yeryüzünün imarı, ziraatle, üremeyle ve canlılar ile gerçekleşecektir.

                  Sonra insan sağlıklı bile olsa ağız kokularına maruz kalmaktadır. Bu durum insanın
                  mide ve bağırsaklarında bulunan pis ve kokuşmuş (besin artıklarından) dolayıdır.
                  Kötü ağız kokusu, uykudan uyanınca ve açken ortaya çıkar, sonra sevgiliyi öpmekle,
                  tükürükle ve tükürüğü emmekle ağız kokuları karışır.

                  İbnu’r-Rûmî şöyle demiştir: “Böylece seher vakti bahçelerin nefesleri (kokuları) hoş
                  olur / İnsanların nefesi ise değişir.”

                  Bununla birlikte havanın ısınmasıyla, soğuktan korunmak için sıkı sıkıya örtünmekle
                  veya ihtiyaçları görmek için devamlı hareket halinde olmakla insan devamlı terlemek-
                  tedir. Böylece yavaş yavaş deriden çıkan şeyler ve görülmeyen çözülmüş maddeler
                  gözenekleri tıkar, koltuk altında, el ve ayak parmak aralarında, vücudun kir birikebi-
                  lecek her yerinde birikir ve kokmaya başlar. Çorap kokusu hareket esnasında âzâlar
                  birbirine sürtündüğü zaman kokuşmuş çamur kokusunu andırır ve buna avuç içleri

                  ısınana kadar birbirine sürtündüğü zaman ortaya çıkan koku eşlik eder. Vücuttaki her
                  yerin gözle görülmese bile terden ve kirden nasibi vardır.

                  Baş, vücudun en şerefli organıdır. İbn Ebî Meryem’e niçin sarık ve ağız örtüsü taktığı
                  sorulunca şöyle demiştir: “Kendisiyle dünyanın bütün bilgilerini topladığım, duyuları
                  ile en uzak amaçlarıma ulaştığım bir uzuv, süslenmeye, eziyet ve kirden korunmaya
                  lâyıktır.”

                  Başın menfezlerinden çıkan ve devamlı akan pisliği bir düşün! Onu görmekten tiksinir,
                  dokunmaktan kaçınır hatta adını anmaktan iğrenirsin. Belki delicesine âşık olmuş
                  nefs-i emmâre böyle şeyleri güzel görür. Sevgilisinin gözyaşlarının damlalarını, saçılan
                  incilere; tükürüğünün tadını, bal ve şaraba; nefesinin kokusunu, misk ve ambere ben-
                  zetir. Ahlâksızlık ve deliliğinden dolayı güzel gördüğü şeylerin çirkinliğini algılamaz.
                  Ancak gözden ve ağızdan çıkan bu şeyler, sevdiği dışında bir başkasından çıktığında

                  veya çıktıktan sonra donuklaştığında iğrenç bulur.
                  Gözyaşı, göz kenarında kalırsa çapağa dönüşür. Gözyaşı beyazlığı ile saf inci ve billu-
                  ra benzer. Fakat ne zaman ki gözden ve yanaktan ayrılır –ki aynı şey dudaklardan ve

                  dişlerden ayrıldığı zaman tükürük için de geçerlidir– onu güzel gören kişi zevk almak
                  bir yana, dokunamayacak derecede ondan iğrenir. Sevgilisi ağız salyasından bir şey bı-
                  raktığında –özellikle bu salya boğazını temizlerken ciğerlerinden gelen sıvı veya burun
                  ile boğaz arasındaki yapışkan madde ile birlikte olursa– yutabileceğini sanmıyorum.





                                                                                     TEDARİKÇİ VAKIF İŞLETMELERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI   -   87
   83   84   85   86   87   88   89   90   91   92   93