Page 84 - ANADOLU SANAYİ DEVRİMİ
P. 84

Ali bin Cehm de şöyle demiştir: “Özgür insanın elinden nimetin gitmesi utanç değildir
                  / Asıl utanç, güzel halin (nezaketin) yok olmasıdır.”

                  Birincisinde demek istediği fütüvvet ancak elin geniş olmasıyla ve bol nimetlerle müm-

                  kün olsa da bazen onun elde etmek için gayretler eşit olduğu halde, talih, maksada
                  ulaşmakta bazılarına yardım etmeyebilir. Bu durumda öyle kişiler kınanamaz.
                  İkincisinde demek istediği ise özgür kişinin asil ruhu, engele karşı direnir ve bayağı-
                  lıktan korunmaya çalışır. Mümkün oldukça rahat bir halde imiş gibi görünür, darda

                  olduğunu gizler.

                  Halini bilmeyen kişi, iffetinden dolayı onun halinin vaktinin yerinde görünmesine, te-
                  miz bedenine, hoş kıyafetine ve “Sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle
                  boşa çıkarmayın!” (Bakara 2/264) âyeti gereğince Allah’ın kendisine verdiği rızkı başa
                  kakmadan başkalarıyla paylaşmasına bakarak zenginlerden zanneder. Cenâb-ı Allah
                  bu âyetinde cömertliğinden dolayı veya Allah’tan sevap umarak değil de, kötü bir mak-
                  satla gösteriş için infakta bulunan kişinin amelinin boşa gittiğini haber vermektedir.

                  Ara

                  Akıllı insan sadece kalıcı olan ruhani şeylerden zevk alır. Algılanan (maddi) nesnelerin
                  gerçek hallerinden ve bu hallerin bildirdiklerinden gâfil kişi ise, hayvanların bakıp
                  oynadıkları, renkleri, “zevkleri” içinde yuvarlandıkları dünyanın çeşit çeşit ziynetleri-
                  ne ve kuşandığı parlak ihtişama gözünü diker. Ancak işlerin farkında olan akıllı kişi,
                  dünyanın bu haline basiret ve ibret gözüyle bakar ve ruhi bir zevk alır.

                  Gâfil insan ise sabah akşam şarabın ve şarapçının yanında vakit geçirir. Ancak böyle
                  insanların zevkleri uzun sürmez. Bu zevkli, parlak vakitler sararır, şâşaası dağılır,
                  rüzgârların parçaladığı samana, fırtınaların savurduğu toza, sellerin sürüklediği kö-
                  püklere döner. Artık cefa vakitleri gelmiştir. Safâ vakitlerinin ise, gönüllerinde uzak bir
                  hatırası kalmıştır. Güzel kokulu, safran renkli yanaklar, yasemin bakışlı gözler, gülnar
                  çiçeği gibi dudaklar, yağmurdan sonra papatya gibi parlayan beyaz dişler, menekşeyi
                  andıran tüylü bıyıklar… Tüm bu hatıralar gece ve gündüzlerin peş peşe geçmesiyle
                  ömürleri sınırlı, cennet gençleri gibi halleri ebediyen sürmeyecek insanlar/kişiler için-
                  dir. Bu geçici sefâ ve cefâ yanında insanlara nimet olarak toprak altına konulmuş mü-
                  cevherler, uzun dönemler boyunca denizlerin derinliklerinde saklı yığın yığın kıymetli
                  taşlar Allah tarafından bahşedilmiştir.

                  Âyetlerde şöyle ifade edilmiştir: “O denizlerin her ikisinden inci ve mercan çıkar. O
                  halde Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz?” (Rahman 55/22-23), “(…) ve o
                  denizden takındığınız süs eşyası çıkarıyorsunuz” (Nahl 14).

                  Diğer bir âyette cennet hûrileri bu mücevherlere şöyle benzetilmiştir: “Onlar sanki
                  yakut ve mercandır” (Rahman 55/58).





                                                                                     TEDARİKÇİ VAKIF İŞLETMELERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI   -   83
   79   80   81   82   83   84   85   86   87   88   89