Page 70 - Sanatın ve Sanatkarın İzinde
P. 70

Hattatların kamış kalemlerinden neş’et eden hat; çizgi, yol manalarında kullanıl-
                                   makta olup, genel olarak ince noktaların birleştirilmesiyle meydana gelen çizgiyi ve
                                   dahi satırı ifade eder.

                                   Hüsn-i hat ise Arap alfabesinin belirli estetik ölçülere sadık kalınarak yazılmasıdır.
                                   Ecdadımız hat sanatını “Cismânî âletlerle icra edilen rûhânî mühendislik” şeklinde
                                   tarif etmiştir.

                                   Sülüs, nesih, tevkiî, reyhanî, muhakkak, kûfî,  ta‘lik, rika‘, icâze, divanî ve celî di-
                                   vanî belli başlı hat nevilerini oluşturur. Hat sanatının temel malzemeleri aharlı kâ-
                                   ğıtlar, kamış kalemler ve is mürekkepleridir.

                                   Allah önce kalemi yarattı… “Yaz” emir ve fermanını buyurdu: Evvelü mâ halakalla-
                                   hü’l- kalemi fektub…
                                   Kalem, Cenab-ı Hakk’ın dilediklerini; muradını yazdı… Yazdı, yazdı, yazdı…
                                   Hakk Teâlâ Sübhanehu Hazretleri kaleme yemin etti… “Nûn ve’l-kalemi vemâ yes-
                                   turûn”/”Nûn... Kaleme ve (onun) yazdıklarına yemin olsun!”

                                   Ve akabinde yeryüzünde peygamberler eliyle Allah’ın nezdinde hak din olan İslâm’a
                                   gönülden iman eden âdemoğlu kaleme ve yazdıklarına sevdalandı…
                                   Yahyâ Aleyhisselâm “Ya Yahyâ huzil kitabe” emr-i ilâhisi mucibince kitaba nasıl sa-
                                   rıldıysa; Ümmet-i Muhammed de öylece Furkan’ını tuttu; hükümlerine sımsıkı bağ-
                                   landı…

                                   Kur’ân-ı Kerîm Mekke’de, Hicaz’da nâzil oldu; Mısır’da okundu; İstanbul’da yazıldı.
                                   Aydınlık nâsiyeli âkil insanlar, Sâni-i Zül Celâl Hazretleri’nin kelâm sıfatının tecellisi
                                   olan Kur’ân-ı Kerîm’e bağlandı…
                                   Kutlu Kitap’taki emirlere ittiba edildi, yasaklardan uzak duruldu. Müjdelerle sevi-
                                   nildi. Kalpler, ümitle korku arasında kaldı… Böylelikle Bizim Yunus’un, hakikatin
                                   özünden fehmederek dediği gibi “ilmin özünün kendini bilmek” olduğu anlaşıldı.

                                         İlim ilim bilmektir
                                         İlim kendin bilmektir
                                         Sen kendini bilmezsen
                                         Ya nice okumaktır

                                   Mü’min ve muvahhid kullar Kur’ân-ı Kerîm’i okudu, okudu, okudu ve hıfzetti. Mu-
                                   cibince amel etti…
   65   66   67   68   69   70   71   72   73   74   75