Page 96 - ANADOLU SANAYİ DEVRİMİ
P. 96

Ara

                  İnsanlar bir babadandır ve suretleri birbirine benzer. Bununla birlikte mizaçları ve
                  doğaları birbirine zıt olmakla tabiatlarında rekabet ve kıskançlık eksik olmaz. Bu,
                  Âdem’in iki oğlundan bu yana böyledir. İki oğlu da Allah’a kurban sunmuşlardı. Bi-
                  risinin kurbanı kabul edilirken diğerinin kurbanı reddedilmişti. İşte bu rekabet ve kıs-
                  kançlıktan insanları alıkoyan Allah korkusu ve yönetici korkusu olmasaydı veya yöne-

                  tici güçlü, emirleri dinlenen, sözünde ve tehdidinde dürüst bir kişi olmadığı durumda
                  herkes başına buyruk olur, o iktidarsız yöneticinin malına ve saltanatına göz dikerdi.
                  Bu yüzden saltanat, diğerleri elini eteğini çeksin diye sadece bir kabileye mahsus olmuş-
                  tur. Sonra kabiledeki en faziletli şahsa ve onun nesline ve veliahdına geçmiştir. Böylece
                  yönetim onların ellerinde kalmıştır. Ayrıca mucizevi bir durum, semavi bir destek veya
                  belli bir sülaleyi vurgulayan kutsal metin, ilahî emir saltanatın gücüne güç katar.

                  Meselâ İran kisralarının durumu veya İslâm’da halifeliğin Kureyş’e mahsus olması
                  ve onlara akrabalık bağıyla sevgi beslemenin gerekli olması gibi. Tibet halkı, ilk ha-
                  kanlarının, güneşin oğlu olduğuna ve gökyüzünden bir zırh içinde indiğine inanır.
                  Cahiliye dönemindeki Kabil halkı, ilk kralları olan Türklerden Birhmekin’in, Kabil’de
                  günümüzde Bagra adı verilen bir mağarada yaratıldığını ve o mağarada silahlı ve taç

                  giymiş bir halde çıktığına inanırlardı. İnsanları gönüllü olarak topluca boyun eğdiren,
                  saltanat makamından ümitlerini kesen benzer efsaneler başka milletlerde de vardır.
                  Krallar bu hasletlerle başkalarından farklı oldukları gibi, oturdukları yerleri yükselte-
                  rek, saraylarını genişleterek, büyük meydanlar ve avlular inşa ederek, ihtişamlı mec-
                  lisler meydana getirerek farklılaşmayı istemişlerdir. Bütün bunları, yukarıya yükselip
                  seçkinlerden veya halk tabakasından herkesi görmek için yapmışlardır.

                  Buhtürî şu mısraında bu hususa işaret etmektedir: “Dolunay gibi parlamak ve menzil-
                  lerine ulaşmak mı istiyorsun?”

                  Kudreti artırmanın yolu olmayınca taç ve başlıklar kullanarak, sanki yıldızlara ulaşı-
                  yormuş gibi vasfedilsinler diye ellerini yukarı kaldırarak kudretli olduklarını göster-
                  meye çalışmışlardır. Nitekim Hind halkı, krallarından birine “uzun kollu” anlamına
                  gelen bir unvan vermişlerdir. İranlılar da krallarından biri olan Behmen Erdeşir’e,
                  dağların zirvesinde yetişen bir bitki olan “Rivand Dost” adını vermişlerdir. Bu bitkinin

                  kökü, yeraltı sularına ulaşmadığı müddetçe bitmez. Tüm bunlar, ihtişamın ve kud-
                  retin alametleridir. Sonra insanların arzularını kendilerine yönlendirmek, ümitlerini
                  kendilerine bağlamak amacıyla onları âdeta ihtişamlarıyla büyülemek için çeşit çeşit
                  değerli ziynetlerle süslendiler. Birbirinden farklı, güzel, acaib yollar bularak maiyetin-
                  deki seçkinlerin sırlarını, halkın yaptıklarını öğrenebildiler. Fetihlerle, düzenli posta
                  teşkilatıyla, hızlı gemilerle kısa sürede uzun mesafeler kat ederek emirleri ve direktifleri
                  taşıyan posta güvercinleriyle hemen gerekli tedbirleri alabildiler. İnsanlar gizli, açık





                                                                                     TEDARİKÇİ VAKIF İŞLETMELERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI   -   95
   91   92   93   94   95   96   97   98   99   100   101