Page 228 - Sanatın ve Sanatkarın İzinde
P. 228
Kündekârî kelimesi Farsçadan Türkçeye geçmiş olup asıl hâli ‘kendekâri’dir. Ahşap,
kündekârî ustasının elinde yüzyıllara direnen bir sanat eserine dönüşmekte, geçmiş-
ten geleceğe bir köprü vazifesi görmektedir.
Kündekârî, büyük ve dekoratif yüzeyler elde etmek için ağaç malzemenin, ortamın
nem ve ısısından en az etkilenecek şekilde küçük parçalar hâline getirilerek yeniden
birleştirildiği bir tekniktir. Bir çatma tekniği olan kündekârî, çokgen, baklava ve yıl-
dız biçiminde olan içi arabesk kabartmalı ahşap parçalarla yapılır. Geometrik ahşap
parçalar negatif veya pozitif geçmelerle birbirine bağlanır, yapılacak parça bir uçtan
başlayarak sepet gibi örülür. Kündekârîde, bezeme kompozisyonu geometrik bir şe-
maya dayalıdır.
İyi bir kündekârî eserinde parçalar birbirine çivi veya tutkal gibi bağlayıcı herhangi
bir malzemeyle tutturulmadığından dolayı kündekârînin uygulandığı ahşap yüzey-
lerde zaman içerisinde ayrılmalar olmaz. Kündekârî tekniğiyle yapılmış kimi örnek-
lerde dayanıklılığı artırmak için geçmelerin arkasında, yine ahşaptan yapılmış bir
iskelet kullanılır. Mevsim şartlarına göre ısıdan ve nemden etkilenmeyecek cinsten
bir ağaçla çalışılması kündekârî sanatında önemlidir.
İç mekânda kullanılacak kündekârî ürünlerde ceviz, şimşir, kan ağacı (paduk) gibi
ağaçlar kullanılıp bezemelerde abanoz, altın varak, bağa, gümüş, sedef, fildişi gibi
malzemeler kullanılır. Dış mekânda ise sert hava şartlarına dayanıklı meşe, maun,
ireko, dişbudak gibi ağaçlar tercih edilir.
Bir Türk sanatı olduğu düşünülen kündekârî, Memlûkler, Karahanlılar ve Gazneli-
ler’den Büyük Selçuklulara, Selçuklular vasıtasıyla da Anadolu’ya taşınmıştır. Ancak
bu sanat en parlak dönemini Anadolu’da yaşamıştır.
Gerçek anlamda kündekârîyi İslâm dünyasında yaygınlaştıran ve gelişmiş ilk örnek-
lerini veren medeniyet Selçuklular olmuştur. Erken dönem olarak adlandırılan bu
devrin ilk örneklerini 12. yüzyılda Anadolu, Mısır ve Suriye’de görmek mümkündür.
Selçuklular diğer sanatlarda olduğu gibi ağaç işçiliğinde de oldukça ilerlemişler, tek-
nik bilgiye ve yeteneğe sahip olan Selçuklu ağaç ustaları oldukça özgün eserler ortaya
koymuşlardır.
Osmanlılar döneminde, Selçukluların sade kündekârî tekniği gelişerek daha hare-
ketli ve göz dolduran sedef, fildişi, bağa, altın ve gümüş gibi tezyini malzemelerden
yararlanılarak kündekârî tekniğinde zengin üsluplar oluşturulmuştur. Bu dönemin
örnekleri arasında Beyşehir Eşrefoğlu Camii, Niğde Sungur Bey Camii, Ürgüp Taş-
kın Paşa Camii, Birgi Ulu Camii, Manisa Ulu Camii, Bursa Ulu Camii minberlerini,
Ankara Hacı Bayram Camii Türbesi’nin iç kapısını ve Manisa Muradiye Camii’nin
iç kapısını sayabiliriz. 1376 tarihli Manisa Ulu Camii ile 1399 tarihli Bursa Ulu Camii
minberinin ustası el-Hac Muhammed bin Abdülaziz İbnü’d-Devâkî’dir ve 23 yıl arayla
bu iki muhteşem hakiki kündekârî minberi sanat eseri olarak bu topraklara emanet
etmiştir.