İbrahim Ethem Gören: Mustafa Bey sizi tanıyabilir miyiz?
Mustafa Doğan: Ben Mustafa Doğan, Anadolu’da yetişmiş, çocukluk yıllarını ailemizin çiftliğinde tarlada geçirmiş, Türkiye’nin en iyi okullarında eğitim alma şansı bulmuş, üniversite yıllarından itibaren farklı ülkeler ve kültürleri görme fırsatı bulmuş, eşi Bahreynli olan ve bir kız çocuğu babası bir girişimciyim. Şu an Bahreyn’de yaşıyorum, TechTonic adlı şirketimi yönetiyorum.
Dünden bugüne iş, meslek ve tasarım hayatınıza müşfikâne nazar edelim.
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki tahsil yıllarımda arkadaşlarımla gayrimenkul ve yatırım üzerine bir girişim başlattık. Bu süreç, bana değerli tecrübeler kazandırmakla birlikte zaman içerisinde bu mesleğin karakterime uygun olmadığını keşfettim.
Sonra?
Daha sonra endüstriyel otomasyon sektörüne girdim. Burada Türkiye’nin sanayi altyapısını yakından tanıdım, makinelerin çalışma prensiplerini ve sistemlerini öğrendim. Devamında otomasyonda kullanılan parçaların üretimine dair ilk deneyimim, kendi elektronik kartımızı tasarladığımız dönemde gerçekleşti. Bu süreçte elektronik alanını daha yakından tanımış olduk ve ürün geliştirmeyi öğrendik. Pandemi dönemi firmamız için çok sıkıntılı geçti. Bu süreçte alternatifleri değerlendirirken sanatı mühendislikle buluşturduğumuz projelere yöneldik. Bugün hem büyük sanat eserleri hem de VIP hediyeliklerin üretim ve tasarımını yapan bir konumda bulunuyoruz.
Bugünkü zamanda nerede, neler yapıyorsunuz?
Bahreyn merkezli şirketimin çatısı altında sanat ve mühendisliği harmanlayarak elektromekanik sanat eserlerinden VIP hediyelik tasarımlarına, ürün geliştirmeden sanat danışmanlığına kadar geniş bir yelpazede hizmet veriyoruz. Aklında bir tasarım olan sanatkâr müşterilerimizin fikirlerine uygun olarak projeyi detaylandırıyor, malzeme seçimi, teknoloji seçimi ve üretim metotlarını belirleyerek, ürünleri ilk olarak bilgisayar ortamında modelliyor ve devamında buna uygun olarak üretimlerini gerçekleştiriyoruz. Aynı zamanda kendi tasarımlarımı hayata geçirmek için de çalışıyorum. Sanat, mühendislik ve kültürün kesişiminde yer alan işlerimizle hem bireylerin hem de kurumların ihtiyaçlarına çözümler üretiyoruz.
Nezdinizde sanat, estetik, eser, geleneksel ve modern sanatlar hangi karşılıkları buluyor?
Sanat benim için bir fikri veya duyguyu etkileyici ve anlamlı bir şekilde ifade etmektir. Estetik ise, bir eserin hem gözle görünen güzelliği hem de üretim sürecindeki ustalığıyla hayranlık uyandırmasıdır.
Mustafa Doğan: Her Eser Bir Anlam Taşımalı Ve Hikaye Anlatmalıdır.
Geleneksel sanatlar, kültürel mirasımızı taşırken, modern sanata dair bu mirası yenilikçi bir şekilde yorumlama çabasıdır diye düşünüyorum. Her eser, bir anlam taşımalı ve bir hikâye anlatmalıdır.
Sözün bu yerinde elektromekanik sanatla tanışmanızın hikâyesini dinleyelim…
Elektromekanik sanatla tanışmamızın şöyle bir hikâyesi var. Elektromekanik sanatla tanışmam, pandemi döneminde gerçekleşti. Bahreynli sanatçı arkadaşlarım, aynaların hareket ettiği bir enstalasyon projesini benimle paylaştılar. Proje, teknik açıdan oldukça karmaşıktı; bir taraftan elektronik ve diğer bir taraftan mekanik mühendisliği bilgisi gerektiriyordu. Cam, paslanmaz çelik, ahşap iskelet gibi farklı materyalleri bünyesinde barındıran eserin işçiliğinin de estetik olarak şık durması gerekiyordu.
Az önce bahsettiğim üzere pandemi dönemi bizim için çok sıkıntılı geçmişti ve bu projeyi gördüğümde ve arkadaşlarım bana “yapabilir misin?” dediklerinde, biraz tecrübelerime güvenerek biraz da cahil cesareti diyerekten projeyi kabul ettik. Bu proje bizim için çok yorucu olmakla birlikte aynı zamanda bir o kadar da öğretici oldu. Süreçler ve üretim teknikleri noktasında çok daha derinlemesine bilgi sahibi olduk. Süreçte sadece bir eser yapmakla kalmadık, benim için sanata bir köprü kurma bağlamında başlangıç da oldu. Ve yapmış olduğumuz eserin kalitesi bize farklı farklı kapılar açtı.
“Elektromekanik sanat” dendiğinde bu tanıtım içerisine neler girer?
Aslında biraz da bu terimi biz kendimiz ürettik diyebiliriz. Bir süre boyunca biz de tam olarak ne yaptığımızı tanımlayamıyorduk. Devamında yapmış olduğumuz işleri nasıl tanımlarız derken içerisinde bulundurduğu tekniklerden dolay “elektromekanik sanat eserleri yapıyoruz” dedik. Bu eserler izleyiciyle etkileşim kuran, ışık, ses, mekanik hareket ve yazılım unsurlarının birini, bir kaçını ya da hepsini kullanan dinamik eserlerdir. Bu tür sanat, statik bir izleme deneyiminin ötesine geçerek izleyiciyi eserin bir parçası haline getirir.
Elektromekanik sanat eserlerinizi tanıtır mısınız?
Şu an burada bahsedeceğim eserlerin çoğunu sanatçı arkadaşlarla beraber geliştirdik. İlk concept aşamasından daha sonraki tüm süreçleri kendimiz yaptık.
Mesela?
Bazı örnekler verecek olursak MISK (Muhammed Bin Selman Vakfı) Sanat Kurumu için Bahreynli artistlerin tasarımı olan Introspection adlı eser platforma çıkan kişilere göre dönen aynaların ve bu aynaların üzerinde beliren psikolojik soruların odağında olan bir eserdi. Dubai Expo 2020’de Bahreyn pavyonu için geliştirilen eser 8 farklı yuvarlak paslanmaz sütundan oluşuyordu. Her bir sütunun üzerinde çeşitli ölçülerde açıklıklar vardı ve bu sütunlar sürekli olarak çevresinin haritasını çıkarıyor, her hangi bir kişi yaklaştığında önce ışıklarını açıyor, daha sonra da bir enstrüman sesi çalıyordu. Her bir sütunda farklı bir ses ve bu seslerin tamamı birbiri ile senkronize bir şekilde çalışıyordu. Örneğin 1. sütunda bağlama sesi, 2. sütunda ney sesi, 3. sütunda insan sesi, 4. sütunda farklı bir enstrüman tınısı düşünün… Tek başına aktifken ilgili sesi duyuyorsunuz ama hepsi aktifken güzel bir müzik dinliyorsunuz. Buna ek olarak Suudi bir sanatçıyla beraber Venedik’teki bir sanat galerisi için geliştirdiğimiz kumdan saati de örnek verebiliriz. Bu eserde kumdan yapılmış bir çerçevenin içerisinde bir ekran bulunuyor ve eserde gizlenmiş olan kamera yatımıyla önünden geçen hareketlerin resmini çekiyor ve bu resimleri saat hareketi seklinde pikselleyerek ekranda bir araya getiriyordu.
Ayrıca Bahreyn’de ünlü bir alışveriş merkezi için geliştirdiğimiz ‘Be a light’ adlı proje de bizim için ilginç bir projeydi. Bu projede 1000 adet lamba bulunmaktaydı, eserin ortasında dokunmatik bir ekran var ve ziyaretçiler bu dokunmatik ekranda bir lambayı tutup elektrik duyuna sürüklüyorlar, bu işlemin tamamlanması ile 1000 adet lambadan sıradaki lamba yanıyordu. Eserin iki farklı modu vardı. İlk modundan genel olarak 1000 adet lamba ile görsel bir şov yaparken ikinci modundan şimdiye kadar kaç adet lambanın yandığını gösteriyordu. Her yanan lamba için bu alışveriş merkezi Kimsesiz Çocuklar Derneği’ne bağışta bulunuyordu. Daha bahsedebileceğimiz farklı farklı eserler var ama okuyucumuzu yormamak adına birkaç projemizle iktifa edelim.
Sözün bu yerinde “Tepkisel Sanat” akımını da konuşalım dilerseniz.
İngilizcede “Responsive art” olarak geçen bu terimi zannımca Türkçeye tepkisel ya da duyarlı sanat diye çevirebiliriz. Buradaki tepkisellikten kasıt kendisinden önce gelen sanat akımlarına ya da fikirlere bir tepki anlamında değil; izleyicinin hareketlerine veya duyularına tepki veren bir sanat biçimi... Bu, ışık, ses veya mekanik hareketler gibi unsurlarla izleyiciye doğrudan bir deneyim sunar. Günümüz teknolojileriyle, sensörler ve algoritmalar kullanarak bu tür projeleri daha da derinleştiriyoruz.
Tepkisel sanat ve elektromekanik sanat eserlerinin üretim süreçlerinde siz nerede ve nasıl konumlanıyorsunuz?
Bu süreçlerde, projenin her aşamasında aktif rol alıyorum. Fikir geliştirme, teknoloji seçimi, malzeme seçimi, kat’î modelleme, prototip oluşturma, üretim dosyalarını oluşturma ve üretim süreçlerinin tamamında biz varız. Sanatçılarla birlikte çalışarak onların vizyonunu anlıyor ve teknik anlamda bu vizyonu gerçekleştirmelerine yardımcı oluyoruz.
Yaşamakta olduğunuz Bahreyn toplumunun hediye kültürüne dair neler söylemek istersiniz?
Ben ilk olarak Bahreyn’e ziyarete geldiğimde dönüş uçağında yanımda ekstradan 2 valiz daha bulunuyordu, bunlar Bahreynli arkadaşlarımın ve ailelerinin benim için ailem için verdikleri hediyeliklerden oluşuyordu. İlk başta bu durum bana ilginç gelmişti, ama devamında bu toplumu daha derinlemesine gözlediğimde bunun hayatlarının bir parçasında yer aldığını gördüm. Aslında bu hediye kültürü Anadolu’da olan bir şey, bir aileyi ziyarete gittiğinizde size bahçelerinde yetiştirilen ürünler olsun ya da yapmış oldukları başka bir şey olsun ondan ikram ederler ve giderken yanınıza aileniz için de verirler. Bahreyn’de ise belki sosyoekonomik durumdan dolayı bu hediyelerin şekli biraz daha farklı diyebilirim. Özel günlerde, bayramlarda aileler birbirleriyle hediyeleşiyorlar. Hediye kültürü olan bu coğrafyada içinde bulunulan duruma göre hediyenin şekli de değişiyor.
Kurumlara ve kişilere özel sanat eseri hediyeleri tasarlıyorsunuz. Bu alana hangi sâiklerle dâhil oldunuz?
Hediyeleşme, konuşmadan iletişim kurmanın güçlü bir yoludur İbrahim bey. Mânâlı bir hediye gönül alır, kavgaları bitirir ya da hediye üzerinden konuşmadan derdinizi anlatabilirsiniz. O yüzden bir hediyede olması gereken unsurlar, içinde bulunulan duruma göre değişmektedir. Ama genel olarak söyle bir çerçeve çizebilirim kendi adıma. Bir hediye, hem veren kişinin niyetini hem de alan kişinin değerlerini yansıtmalıdır. Bir hikâyesi olmalıdır. Elektromekanik sanat eserleri alanına girdikten bir süre sonra bir sanatçı arkadaşım bana masa üzerinde konulacak şekilde hediyelik bir kâğıt üzerinden basit bir tasarımını gösterdi ve bunu yapıp yapamayacağımı sordu. Gene cahil cesareti ve biraz da o zamana kadar tamamlamış olduğum işlerin güvencesi ile “tabi ki” dedim. Yalnız İbrahim bey büyük eser yapmakla küçük eser yapmak bir birinden çok daha farklı dünyalar. Tamam gene üretim planlama süreci benzer gidiyor ama detay ve üretim teknikleri arasında uçurumlar kadar farklılıklar var. Bu süreç bizim için çok sancılı geçti. Eseri kendi cebimizden para koyarak tamamladık. Bununla birlikte güzel bir tecrübenin de sahibi olduk. Her ne kadar sancılı da olsa sürecin içinde öğrendiklerimiz ve ortaya farklı bir alanda eser koymak bizi çok motive etti ve bu yaptığımız işin kalitesi bize farklı farklı kapılar açtı.
Kişiye özel sanat eseri tasarımlarınız için de bir paragraf açalım dilerseniz… Gündeminizde neler var?
Şu an gündemimizde hediyelik eser kısmında 3 farklı proje devam ediyor. Bunlardan benim için şahsi olarak farklı bir anlamı olan eserden bahsedeyim müsaadenizle.
Bir ürün ortaya koyarken bazen önce bir fikirle baslarsınız bazen de önce bir malzeme görürsünüz ve o malzemeye göre fikir ortaya koyarsanız. Bu eser benim için biraz ikisinin de kesişim noktasında oldu. Burada bir zanaatkâr ustamı ziyaret ettiğimde kendisi bana el ayası büyüklüğünde iki adet istiridye gösterdi. Biliyorsunuz sedef istiridye kabuğunun güzel bir şekilde paklatılmış halidir. Dedi ki “Mustafa bu ürünle ilgili olarak bir hediyelik düşün.” O esnada farklı fikirlerden bahsederken kendisinin bana şöyle bir tavsiyesi oldu. Öyle bir hediye olsun ki üzerinde anlamsız bir malzeme, ucuz bir ürün ve basit bir isçilik olmasın. Bunun üzerine düşünürken uzun zamandır istediğim bir iş için güzel bir fırsat geldiğini düşünerek fikrimi şekillendirmeye başladım. Fikrin ve çalışmanın özü şunu içeriyor. Lafza-i Celâl söylenmişlerin, yazılmışların en kıymetlisidir. Ben de istedim ki Hakk Teâlâ’nın ismini, değerli madenlerle görselleştireyim.
Eser hakkında detay bilgi veriniz lütfen.
Tabii ki. İstiridye parçasının bir tarafında altından güzel bir hatla yazılmış bir ayeti kerime hayal edin. Diğer tarafında da bu ayeti kerime’nin anlamını muhteva edecek şekilde, bir görselleştirme düşünün. Biliyorsunuz İbrahim Bey bazı ayeti kerimeleri okuduğunuzda aklınızda adeta o ayet canlanır şekle bürünür. Bizde istedik ki bunlar içerisinden gücümüzün, aklımızın ve kabiliyetimizin yettiklerini seçelim ve görselleştirelim.
Bahreyn incisi dünyanın en kıymetli incilerindendir, tamamen doğal olan bu inciler güzelliğiyle de çok meşhurdur. Yusuf Aleyhisselâm’ın kıssalarını inci ile tasvir etmek istedim. Yani şöyle düşünün… Nerede bir inci görürseniz orada o Yusuf Aleyhisselâm’a işaret ediyor. Yusuf Sûresi de içerisinde bulundurduğu öğelerle görselleştirme noktasında birçok unsuru barındırıyor. Örnek verecek olursak Yusuf Aleyhisselâm’ın meşhur rüyası inciye secde eden farklı metal ve taşlarla nakşedilebilir. Ya da kuyuya bırakılması, gümüş bir kuyunun dibinde bir inci olarak tasvir edilebilir. Hâsılı “Yusuf Sûresi’ni kaç şekille anlatabiliriz?” derken toplamda 15 çift istiridye gerekti. Durumu ustama bahsettiğimde fikri çok sevdi ama “Mustafa bunun maliyetini hesapladın mı?” diyerek gerçek hayatın zorluklarını hatırlattı. Bunun üzerine sadece bir âyet ve bir çift istiridye ile iş üretmek için üzerinde çalışmaya başladık. Elhamdülillah şu an seçtiğimiz âyet-i kerîme belli, görselleştirme için ön tasarımlar belli, detaylandırmasını tamamlayıp nasip olursa üretime başlayacağız.
İnşallah… Hasbihalimize sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Hocam sanat dünyasını 30’lu yaşlarımın başında keşfettim. Zira önceden de sanata karşı belli bir düzeyde ilgim vardı ama bu dünyanın parçası olmamıştım. Arka planda bu dünyanın nasıl yürüdüğünü gördükçe bazen şaşırdım bazen de azme geldim. Bu fakirle mülakat yapmanız beni çok onure etti. Şu an sanatkârlık noktasında ben kendimi çırak olarak görüyorum, ustalarımıza karşı saygım çok büyük. Her geçen gün öğrendiklerimiz ve tecrübelerimizle insallah biz de bir gün ustalarımızdan öğrendiklerimizi, kendi tecrübelerimizi başkalarına nakletmek nasip olur, şu fani dünyada baki kalan bir hoş sadâmız olur.
Son olarak Bahreyn’den okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Bu noktada okuyucularımıza şunu diyebilirim ki, ben bu kültürü burada yaşayan yabancı biri olarak değil de daha çok bir damat olarak onlardan biriymiş şeklinde tecrübe etme fırsatım oldu. İnsanlar fikirlerini, kalplerini açtılar. Onlar açtıkça şunu gördüm… Her ne kadar bazen medyada hem ülkemiz için hem bölge ülkeleri için politik amaçlı haberler çıksa da, toplumlar bağlamında bir akrabalığımız var. Yurtdışında yaşayan arkadaşlarımıza derim ki “her birimizin yaptığı hal ve hareket ülkemize mâl ediliyor, ona göre hareket edelim!”
İbrahim Ethem Gören/27.11.2021 Yazı No: 428