İbrahim Ethem Gören: Mehmet Bey, çini sanatına ömrünüzü vakfettiniz. Okuyucularımızı sanat yolculuğunuzun belli başlı uğraklarına götürmenizi istirham ediyorum.
Mehmet Gürsoy: 1975 yılında Prof. Dr. Muhsin Demironat ile yolumuz keşişti. Sanatın bütün inceliklerini ve geçmişini ve bu sanatın uygulandığı dini mimari eserlerdeki kompozisyonları hocamdan tefeyyüz ederek öğrendim.
Kendisi bu sanatın duayeni. Ülkemizde geleneksel sanatlarımıza ışık tutan ve öz sanatlarımızın tüm inceliklerine vâkıf olan müstesna bir sanatkâr. Geleneksel sanatlarımızın ve bahusus çininin alfabesini kendisinden öğrendik. 1984 yılına kadar da ondan edindiğimiz bilgiler çerçevesinde kendi halimizde sanatımızı icra etmeye gayret ettik.
1986 yılına geldiğimizde Kütahya’da Cumhurbaşkanlığı himayelerinde I. Milletlerarası Çini Kongresi tertiplendi. Bu Kongre dolayısıyla bir yarışma da tertip edildi. Biz bu yarışmaya hazırlandık.
Hangi dallardaydı?
Çini sanatında üç ana daldaydı: Vazo, tabak ve pano. Ve biz bu yarışmanın üç büyük ödülüne layık görüldük. Tabak ve vazo dalında birincilik; pano dalında da ikincilik ödülü aldım.
Bundan sonra ismimiz önce Türkiye’de ve akabinde de dünya sanat çevrelerinde yayılmaya başladı.
Sergileriniz
Pek çok sergi düzenlemeye muvaffak kılındım. Onlarca, yüze yakın sergi diyebiliriz.
İlk serginizi nerede açtınız?
Güzel bir tesellidir ki ilk sergimi ABD’de açtım.
Halk Sanatları Müzesi’nde… Santa Fe’de. Bu tabii ki sergimiz büyük bir yankı uyandırdı.
Daha sonra Avrupa’nın muhtelif ülkelerinden sergi davetleri aldım. Bugüne kadar da 50 ülkede 72 sergi gerçekleştirdim.
Yaşayan İnsan Hazinesi
2009 yılında BM Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) bizi miras taşıyıcı kabul etti. Ve “Yaşayan İnsan Hazinesi” olarak ilan etti.
2019 yılının 4 Mart tarihinde de Üsküdar Üniversitesi Rektörlüğü -Senato kararları gereği-bizi, 24 Altın Değer kapsamında Yüksek İnsani Değerler Ödülü’yle taltif etti.
2020 yılında Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi bir amfiye adımızı verdi. Akabinde de Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Fahri Doktora unvanı takdim etti.
Bugüne kadar dünya genelinde gerçekleştirdiğim birkaç proje var. Bunlardan Londra’da, Katar Emiri’nin malikânesinde. Diğeri yine Londra’da Kraliyet Ailesi’nden bir ‘Dük’ün kız kardeşinin malikânesinde.
Orada ne yaptınız?
Topkapı Sarayı’ndan ilhamla buradan bir odayı Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihinin en nadide sanat yorumlarıyla Londra’ya taşıdık.
Son olarak da Katar Emiri’nin Doha’daki sarayına bir Türk hamamı yaptık.
Son büyük projemiz de 12 Mayıs Cuma günü açılışı yapılan Barbaros Hayreddin Paşa Camii oldu, hamd olsun.
Günümüz Türk çini sanatını etki ettiğinizde neler görüyorsunuz?
Şimdi efendim, çini sanatı Osmanlı Cihan Devleti’nin sanat zevkini taşıyan bir ilim ve dahi bilimdir. Bu sanat topyekûn milletin; Osmanlı Sarayı’nda yaşayan şairlerin, ediplerin, musiki üstadlarının ince zevkini taşımaktadır. Bunların da ötesinde ulemanın zevkini taşımaktadır. Dolayısıyla Akşemseddin’in, Molla Gürani’nin ve dahi Ebussuud Efendi’nin ukba endeksli gönül zevkine tercüman olmaktadır.
Böylesine sanatımız incecin, incenin, incesi olmuştur.
Türk çini sanatının geleceği?
Geleceği çok parlak. Çünkü Türk çini sanatı bulunduğu her ortama değer katmaktadır. Her yerde gelinlik kız misali durur ve tüm dikkatleri üzerine çeker. Baktığınızda da, dokunduğunuzda da size pozitif enerji verir.
Hangi mülahazalarla?
Şöyle ki Türk çini sanatı mücevher renklerinden oluşmaktadır. Mercan kırmızı, zümrüt yeşili, lapis lazuli mavisi ve turkuaz taşımızın rengi firuze.
Buradan, Barbaros Hayreddin Paşa Camii’ne geçelim ve abidevî ibadethanenin çini tezyinat projesi özelinde büyükçe bir paragraf açalım. İbadethanenin çini tezyinat projesini nasıl bir ana mefhum üzerine kurguladınız?
Cami denizler hâkimi, Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa’nın ismini taşıyacağı için hattatımız deniz ve su ayetlerinden yola çıkarak cami kuşaklarını, pencere alınlıklarını arz ettiğim minvaldeki ayet-i celîlelerle bezedi. Mihrab cephesinde de İnşirah Sûresi’ni yazdı.
Camiinin 48 adet pencere alındığı var. Burada uyguladığımız kompozisyonlar 16’ıncı yüzyıl Osmanlı Sarayı’nın sanat zevkini taşımakla beraber tarafımızdan yeniden yorumlanmıştır. Her pencere alınlığına dikkatlice bakanlar bunu mazi ve atiyi harmanlayan bir sanatkârın yorumladığını keşfedecektir. Her pencereye ayrı bir yorum işledik. Şöyle ifade edecek olursak her pencere alınlığında ayrı bir lâhûtî mûsıkî nağmesini dinler gibi olacaksınız. Mezkûr nağmeler hem gönlünüze, hem ruhunuza, hem de bedeninize ötelerin ötesinden ilhamlar taşıyacaktır!
Tezyinat projesini detaylandırır mısınız?
Camimizde dört adet fil ayağı mevcut. Her biri 11.5 m. uzunluğunda. Biz, iki fil ayağında bugüne kadar mimari yapı bezemelerinde uygulanmamış helezoni tuğrakeş üslubunu kullandık.
Diğer fil ayakları
Diğer iki fil ayağını ise zümrüt yeşilli hançer yapraklarla bezedik. Buraya da Cennet Bahçesi adını verdik. Camide bunun dışında 6 adet pano daha var. Buralarda da istisna kabilinden bu camiye ait yeni yorumlar nakşettik.
İbadethanede Türk çini tarihinde bir ilk olarak helezoni tuğrakeş üslubunu uyguladığınızı belirttiniz. Üslubun hususiyetleri nelerdir?
Zikir halinde dönüş… İsm-i Celal yazdık, helozini tuğrakeş üslubu 16’ıncı yüzyıla ait olmakta birlikte cami mimarisinde ilk defa yorumlandı.
Bu üslup sema töreni gibidir. Kendi içinde döner, deveran eder, Hakk’a doğru yürür. Kompozisyonlarda iki çiçek arasına Lafza-i Celâl’i yazdık. İki fil ayağından her birine 297 adet olmak üzere toplamda 594 adet Allah lafzını nakşettik. İçimize doğan ilham gereği “6 defa Esma-i Hüsna zikredilsin” mülahazasıyla 594 sayısında noktaladık. 594 sayısını 9’a böldüğümüzde karşımıza 66 çıktı. Bildiğiniz gibi Ebced hesabında 66, Cenab-ı Hakk’a; lâleye ve hilâle işaret eder… Camiimizin sütunlarında zikir el’an devam ediyor.
Geride kalan iki yıllık hazırlık sürecinize göz atılım… Kaç kişilik ekiple, nasıl hazırlandınız?
10 kişilik ekiple 20 ay boyunca durmaksızın çalıştık.
Camiinin çini tezyinatında Mimar Sinan’ı ve devrin padişahı 2. Selim Han’ı hayır ve rahmetle yâd ederek Selimiye Camii’nin çini eserlerini yeniden yorumladınız. Bu hususta sadrınızdan satırlara hangi kelimeler düştü/düşüyor?
Cennetmekân Mimar Sinan’ı, dönemin padişahi Kanuni Sultan Süleyman’ı, zamanın sadrazamları Rüstempaşa ve Sokullu’yu ve Kanuni Sultan Süleyman’ın hocası Ebussuud Efendi’yi evvelemirde rahmetle yâd ettik… Mütemadiyen bu hâlet-i ruhiye içerisinde çalıştık.
Çinilere dikkatlice bakanlar bir nevi ilahi şifreler ile karşılaşıyor. Şifrenin parola ve işareti nedir?
Esmâ-i Hüsna’dır.
Caminin pencere alınlıklarına Barbaros Hayreddin Paşa’nın denizcilik mesleğine naif bir göndermeyle kadırga ve kalyon tasvirleri nakşederken neler hissettiniz?
Bu noktada bizim hissiyatımıza Yahya Kemal, Süleymaniye’de Bayram Sabahı başlıklı şiiriyle tercüman oldu:
“Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!
Adalar’dan mı? Tunus’dan mı, Cezayir’den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?”
Açılışta, ilk namaz ve secdede gönlünüze neler düştü?
Camiye girer girmez şükür namazı kıldım. Cenab-ı Mevla’ya “Nasib ettin, hamd ü senalar olsun” dedim.
Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Barbaros Hayreddin Paşa Camii imzalı bir camidir. Sanatkârları bellidir. Böyle bir cami dünyada kanaatimce bir ilktir. Osmanlı asırlarında inşa edilen camilerin tezyinatlarının kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Bizler bu camideki eserlerimizin kenar köşelerine küçücük imzalar attık.
Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Biz bu camii, gelecekte ibadethanelerinize sanat nokta-i nazarından ışık tutması için özenle tezyin ettik. Barbaros Hayreddin Paşa Camii’ni, biiznillah güzel sanatlar üniversitesi öğrencilerine, hattatlara, tezhipçilere, çini ustalarına, sedefkârlara, nakkaşlara, kalemişi ustalarına ve dahi tüm toplumumuza ‘21’inci yüzyılın müzeyyen ibadethanesi’ne örnek teşkil etmesi mülahazalarıyla inşa ettik. Bu cümleden olarak heybemizde ne varsa bir nevi aktardık. Birçok akademisyene araştırma; öğrenciye tez konusu olacağına inanıyorum.
İlginiz için teşekkür ediyorum.
Ben de teşekkür ederim İbrahim Ethem Bey.