Hattat Hasan Çelebi: Hüsn-i Haa Sanatında Sabır, Sebat Ve Çok Çalışma Önemlidir
Hattat Hasan Çelebi merasimde yaptığı selâmlama konuşmasında “Bu icâzetnâme içerisinde birçok kıymetli şeyin bulunduğu bir binanın anahtarının verilmesidir. Hat sanatında üç şey önemlidir. Bunlar; sabır, sebat ve çok çalışmaktır” diyerek icâzet alan hattatlara muvaffakiyet temennisinde bulundu.
Hattat Ahmet Kutluhan: Hüsn-i Hat Sanatı Eğitimlerinin Uzun Bir Süreci Var
Reîs’ül-Hattâtîn Hattat Hasan Çelebi’nin talebelerinden, hocaların hocası Hattat Ahmet Kutluhan da icâzet merasiminde yaptığı konuşmada “Hat sanatı bizim gelenekli sanatlardan dediğimiz Arap alfabesi kullanılarak yapılan bir sanat olup Kur’ân-ı Kerîm’i en güzel yazma gayreti ile yüzyıllar boyunca üzerinde yapılan çalışmalarla ortaya çıkmıştır.
On üç adet temel yazı çeşidi var, bugün kullanılmayanları da var. Bunlarla ilgili eğitim veriyoruz. Bu eğitimlerin uzun bir süreci var. Bugün Allah nasip etti, belli bir aşamaya gelen öğrencilerimize icâzet, yani diploma verdik. Hüsn-i hat sanatı hocamızın da zaman zaman bahsettiği gibi kuma götürmeyen bir sanat dalı. Uzun uğraşlar gerektiriyor. İcazet alan talebelerimizin meşk yılı ortalamasına baktığımız zaman yedi yılda icâzet almışlar, fazlası da var ama ortalama yedi yıla denk geliyor. Hamd olsun hüsn-i hat sanatı özelinde gelenekli sanatlara ilgi arttı, özellikle son yirmi yıldır memnunuz. İnşallah devam eder, daim olur" ifadelerini kullandı.
Hattat Kutluhan: İcazet Yeni Bir Başlangıçtır
Geride kalan 25 yıl boyunca hüsn-i hat derslerini veren ve en son icâzet verdiği sekiz öğrenci ile birlikte hocasının onayı ile bugüne kadar 42 öğrenciye icâzet vermeye muvaffak kılınan Hattat Ahmet Kutluhan, icâzet alan hattatlara bundan sonra dikkat etmeleri gereken hususları şu cümleleriyle özetledi: “İcazet alan talebelerin bundan sonra dikkat etmeleri gereken hususlar şunlardır: İcazet bir son değil bir başlangıçtır. Hat sanatı eğitimi uzun bir yol olduğu için kursa devam eden talebenin hocası, elinden tutup zirveye, yukarı belli bir noktaya kadar çıkartır. İcazet bu tırmanışın bir molalık yeridir. Bundan sonrası için icâzetli talebenin kendi gayretleri ile tırmanışa devam etmesi ve hocasının da desteğiyle ilerlemesi sağlanır. Talebe, icâzetten sonra devam eder, gayret gösterirse biiznillah zirveye çıkar. Ama devam etmez, bırakırsa geri geri dibe kadar iner.
Hocam Hasan Çelebi 1998 yılında bize icâzet verdiğinde “esas şimdi başlıyor” demişti. Ben de icâzet verdiğim talebelerime aynı şeyi söylüyorum ”esas şimdi başlıyor.”
Kuveyt Türk Katılım Bankası nezdinde icâzet alan hattatlarımızı ve hocalarını tebrik ederken geleneksel sanatlarda icâzetnâme geleneğine müşfikâne nazar edelim.
İcazet Kadim Bir İzin Müessesesidir
İcâzet, klasik İslâm-Türk sanatlarında ustalığın, maharetin kuşaktan kuşağa, nesilden nesle aktarılmasında önemli rolü bulunan kadim bir izin müessesesidir. Muvafık görmek, izin-ruhsat vermek, müsaade etmek, münasip bulmak vb. manaları hâvi olan icâzet/icâzetname, geçmişte olduğu gibi günümüzde de öz sanatlarımızın aslî unsurlarıyla birlikte klasik usûller ustadan çırağa, hocadan talebeye aktarılması neticesinde öğrencinin sanat ve ruh inceliği bakımından ulaştığı mertebeye, ustalık makamına işaret etmektedir.
Sanatkâr dedelerimizin “Cismâni âletlerle icrâ edilen rûhâni mühendislik” şeklinde tavsif ettiği hat sanatında icâzet, müfredâtı tamamlayarak, rûhen belirli bir olgunluğa; kâmil bir mertebeye vasıl olan hat öğrencisinin sanatında yetiştiğine, talebe hizmetinde bulunabileceğine ve eserlerine kendi imzasını atabileceğine dair hocası tarafından “hatt-ı icâze” ile verilen özel bir belgedir. İcazet müessesesi tezyîni sanatlarımızın ebru, minyatür, tezhip, katı‘ ve naht sanatı nevilerinde de belirttiğimiz mülahazalar dâhilinde yaşatılmaktadır.
İcazet Hocanın Talebeye İtimatıdır
İcazet, sanatı hakkıyla öğrenen ve icrâ etmeye hak kazananlara verilir. İcâzet hocanın, talebesinin sanatına olan itimadının bir göstergesidir. Bu itimat dolayısıyla talebe, sanatına karşı öz güvenini artırır. Üstad, icâzetnâmeyi yazdığında talebe alın terinin, sabrının, azminin mükâfatını almış; artık sanatın anahtarı eline geçmiştir. Bundan sonra sanatta gidilecek yollar çalışma, alın teri, üstad ile istişare ve gayret ile doğru orantılı olarak alınacaktır.
Hat sanatında belirli bir olgunluğa erişen öğrenci, hocasının talimatıyla icâzet levhasını yazar. Kimi örneklerde olduğu gibi icâzet alacak hat talebeleri, hocası ve diğer hattatların huzurunda icâzet levhalarını yazarlar ve böylece hattatlığa, ustalığa adım atmış olurlar. Hocası da talebesinin hazırladığı levhanın altına icâzet kıtasını yazar. Bir icâzet levhasında talebenin yazısı, icâzet veren hocanın ve talebenin isminin yanı sıra hayır dualar da yer alır.
Bazı icâzet levhalarında iki, üç ya da daha fazla sayıda hattatın imzalarına da rastlanmaktadır. Süleymaniye Camii müezzinlerinden Saim Özel’i, Fatih’teki evinde ziyaret etmiştim. Mezkûr ziyarette merhum hocamızın icâzetnâmesini incelemiş ve mezkûr levhada hocası Mustafa Halim Efendi’nin yanı sıra Hattat Hamit Bey’in ve Beşiktaşlı Nuri Efendi’nin imzalarını da görmüştüm.
Hat mekteplerinde, yazı müfredâtını bitiren talebelere, hocaları tarafından icâzet makamına kâim, şahadetname vesikası ya da bitirme belgesi verildiği de bilinmektedir. Mustafa Halim Efendi örnekliğinde olduğu gibi Medresetü’l-Hattâtîn’den mezun olanlara bu türden şahâdetnâmeler verilmiştir.
İcazet Yeni Bir Başlangıçtır
İcâzetle sanatın künhü öğrenilmiş olmaz. İcâzet Hattat Ahmet Kutluhan’ın ifadesiyle haddizâtında yeni bir başlangıçtır. Hattat yazdıkça, göz nuru döktükçe yazısını biiznillah kemâl mertebelere ulaştırır. Ebrucu tekne başında günler, haftalar, yıllar geçirdikçe; müzehhibe fırçasından mütemadiyen zikir sesi aldıkça sanatlarındaki vukûfiyetleri; öğrendiklerini öğrettikçe de ustalıkları artar.
İcazetin Manevi Mesuliyeti Vardır
İcâzet, bir netice olarak telakkî edilmemelidir. Zâhiren bir netice olmakla birlikte talebenin mesuliyetini artıran, el aldığı sanat dalındaki ustalığının yükünü pekiştiren mânevî bir mesuliyettir icâzetnâme. Talebe icâzet aldığında yaptığı işin, eserin altına kendi imzasını atacaktır. Kendi imzasının yanında hocasının ve hocasının hocasının da ismini zikredecektir. Bu hem talebe için, hem hoca için, hem de hocanın takip ettiği ekol/sanat silsilesi için müteselsil bir sorumluluk hadisesidir.
İcâzetle birlikte talebe artık hocalık vasfını kazanmış olur ve böylelikle öğrendiklerini öğretmeye mezun kılınır. İcâzetnâme alan kişi, hocasından kendisine tevârüs eden tüm sanat birikimini olduğu gibi, milimi milimine, hüvesi hüvesine talebelerine aktarma mesuliyetini de yüklenmiş olur. Hoca, bildiklerinin tamamını -hiçbir ustalık kırıntısı saklamadan- öğrencilerine öğretmek durumundadır. Ecdadımız bu hususta “Malın zekâtı kırkta bir; ilmin zekâtı yüzde yüzdür.” diyerek bu mesuliyete dikkat çekmiştir.
İcâzetli sanatkâr bir yandan mesleğini devam ettirirken diğer yandan da çok çalışarak ürettiği eserlerle icâzetnâmesini bihakkın aldığını ispat etmek durumundadır. Bu hususta Kıbletü’l-Küttâb unvanının sahibi Şeyh Hamdullah, yazıdaki muvaffâkiyetinin sırrını, “Gözlerimi hocamın eline ve kalemine, kulağımı diline, gönlümü yazıya verdim. Bir harfi en güzel yazıncaya kadar bıkmadan, usanmadan yazdım, yazdım, yazdım…” cümleleriyle ifade etmektedir.
İbrahim Ethem Gören/02.12.2024 Yazı No: 429