Kündekâri sanatında en sık kullanılan ağaçlar ceviz, şimşir, akçaağaç, abanoz, kan ağacı, pelesenk ve meşedir. Mezkûr ağaçlar, sedef, fildişi, bağa, altın, gümüş, kurşun, yarı değerli taşlar, bronz, mercan, akik, kemik ve boynuzla taçlandırılır. Bu sürecin yardımcı malzemeleri ise boncuk tutkalı, gomalak, kök boyalar, sıvı vazelin ve badem yağıdır.
Mazinin sıcaklığını derununda barındıran ahşap sanatı ve işçiliği muasır medeniyetin kadife görünüşlü demir süngerlerine ve olanca tahribata inat‚ her şeye rağmen mevcudiyetini sürdürmenin gayreti içerisinde bulunuyor! Böyle bir girişten sonra mekânlarımızı tezyin eden kündekâri sanatına mufassalan nazar edelim.
Kündekârî kelimesi Farsçadan Türkçeye geçmiş olup asıl hâli ‘kendekâri’dir. Ahşap, kündekârî ustasının elinde yüzyıllara direnen bir sanat eserine dönüşmekte, geçmişten geleceğe bir köprü vazifesi görmektedir.
Kündekârî, büyük ve dekoratif yüzeyler elde etmek için ağaç malzemenin, ortamın nem ve ısısından en az etkilenecek şekilde küçük parçalar hâline getirilerek yeniden birleştirildiği bir tekniktir. Bir çatma tekniği olan kündekârî, çokgen, baklava ve yıldız biçiminde olan içi arabesk kabartmalı ahşap parçalarla yapılır. Geometrik ahşap parçalar negatif veya pozitif geçmelerle birbirine bağlanır, yapılacak parça bir uçtan başlayarak sepet gibi örülür.
Kündekârîde, bezeme kompozisyonu geometrik bir şemaya dayalıdır. İyi bir kündekârî eserinde parçalar birbirine çivi veya tutkal gibi bağlayıcı herhangi bir malzemeyle tutturulmadığından dolayı kündekârînin uygulandığı ahşap yüzeylerde zaman içerisinde ayrılmalar olmaz.
Kündekârî tekniğiyle yapılmış kimi örneklerde dayanıklılığı artırmak için geçmelerin arkasında, yine ahşaptan yapılmış bir iskelet kullanılır. Mevsim şartlarına göre ısıdan ve nemden etkilenmeyecek cinsten bir ağaçla çalışılması kündekârî sanatında önemlidir. İç mekânda kullanılacak kündekârî ürünlerde ceviz, şimşir, kan ağacı (paduk) gibi ağaçlar kullanılıp bezemelerde abanoz, altın varak, bağa, gümüş, sedef, fildişi gibi malzemeler kullanılır.
Dış mekânda ise sert hava şartlarına dayanıklı meşe, maun, ireko, dişbudak gibi ağaçlar tercih edilir. Bir Türk sanatı olduğu düşünülen kündekârî, Memlûkler, Karahanlılar ve Gazneliler’den Büyük Selçuklulara, Selçuklular vasıtasıyla da Anadolu’ya taşınmıştır. Ancak bu sanat en parlak dönemini Anadolu’da yaşamıştır.
Gerçek anlamda kündekârîyi İslâm dünyasında yaygınlaştıran ve gelişmiş ilk örneklerini veren medeniyet Selçuklular olmuştur. Erken dönem olarak adlandırılan bu devrin ilk örneklerini 12. yüzyılda Anadolu, Mısır ve Suriye’de görmek mümkündür.
Selçuklular diğer sanatlarda olduğu gibi ağaç işçiliğinde de oldukça ilerlemişler, teknik bilgiye ve yeteneğe sahip olan Selçuklu ağaç ustaları oldukça özgün eserler ortaya koymuşlardır.
Osmanlılar döneminde, Selçukluların sade kündekârî tekniği gelişerek daha hareketli ve göz dolduran sedef, fildişi, bağa, altın ve gümüş gibi tezyini malzemelerden yararlanılarak kündekârî tekniğinde zengin üsluplar oluşturulmuştur. Bu dönemin örnekleri arasında Beyşehir Eşrefoğlu Camii, Niğde Sungur Bey Camii, Ürgüp Taşkın Paşa Camii, Birgi Ulu Camii, Manisa Ulu Camii, Bursa Ulu Camii minberlerini, Ankara Hacı Bayram Camii Türbesi’nin iç kapısını ve Manisa Muradiye Camii’nin iç kapısını sayabiliriz. 1376 tarihli Manisa Ulu Camii ile 1399 tarihli Bursa Ulu Camii minberinin ustası el-Hac Muhammed bin Abdülaziz İbnü’d-Devâkî’dir ve 23 yıl arayla bu iki muhteşem hakiki kündekârî minberi sanat eseri olarak bu topraklara emanet etmiştir.
Kündekârî uygulama örnekleri: Şehmus Okur-Fotoğraflar: Ahmet Bilal Arslan
İbrahim Ethem Gören/26.12.2024-Yazı No: 432