Prof. Dr. Yusuf Bilen'in Sanat Yolculuğu

Prof. Dr. Yusuf Bilen'in Sanat Yolculuğu


Kültür Sanat bloğumuzun bu haftaki gündeminde, Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Hat Sanatı Anasanat Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hattat Yusuf Bilen hocamızın sanat yolculuğu var. Böylelikle Isparta’da hüsn-i hat sanatına yeni eserler ve isimler kazandırmakta olan değerli akademisyenimizin içinden âhenkli çizgiler geçen yazı dünyasına merhaba diyeceğiz: Merhaba!

.
.
.
.
.
.
.
Önceki slayt
Sonraki slayt

İbrahim Ethem Gören: Yusuf Hocam, kelâmın başında okuyucularımız için kendinizi tanıtmanızı istirham ediyorum.

Prof. Dr. Yusuf Bilen: 1970 yılında Erzurum’da doğdum. İlk ve orta öğrenimini Erzurum’da tamamladım. 1996 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünden mezun oldum. Bir müddet sınıf öğretmenliği yaptıktan sonra 1998 yılında Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak göreve başladım. 2001 yılında “Hattat Mustafa Halim Özyazıcı, Hayatı, Sanatı ve Eserleri” konulu yüksek lisans tezimi tamamladım.

2004’te Hattat Mehmet Özçay hocamdan sülüs-nesih yazılarında icâzetnâmemi aldım. Aynı yıl sülüs dalında, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen “Altıncı Uluslararası Hat Yarışması Teşvik Ödülü’ne layık görüldüm.

2010 yılında “Hattat Mehmed Şevki Efendi ve Sülüs-Nesih Hat Ekolü” konulu doktora tezimi tamamladım. 2011’de Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü’ne Doktor Öğretim Üyesi olarak atandım. Bu süreçte Erzurumlu İbrahim Hakkı Sempozyumu kapsamında Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Tefvîznâme şiirini nesih hatla yazarak “Tefvîznâme” isimli bir kitap hazırladım. 2017’de Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne geçiş yaptım. 2019’da Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Hat Sanatı Anasanat Dalı’nda doçent, 2024 yılında ise aynı Anasanat Dalı’nda profesör oldum. Halen bu görevime devam etmekteyim. 

Yurt içi ve yurt dışında birçok karma sergilere katıldım ve kişisel sergiler açtım. Sülüs, celî sülüs, nesih, rik’a yazı çeşitleriyle yazdığım levha, kıt’a, hilye-i şerîfe ve kitap kapağı gibi farklı tarzlardaki eserlerim yurt içi ve yurt dışı özel ve resmi koleksiyonlarda yer almaktadır.

Sınıf öğretmenliği bölümü mezuniyetinizin ardından hangi mülahazalarla hüsn-i hat sanatında karar kıldınız?

Aslında sınıf öğretmeni olmadan önce lise yıllarımda hat sanatına başlamıştım. Öğrencilik ve öğretmenlik yıllarımda ikisini birlikte devam ettirdim. Prof. Dr. Abdulkadir Yılmaz ve Prof. Dr. Naci Okcu beylerin teşvikiyle 1998 Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak başlamamla artık yolumuz tamamen hüsn-i hatla devam etti.

Erzurum Geçmişten  Bugüne Önemli  Bir İlim ve Sanat Merkezidir

Bu sürecin anahtar kavramlarına ve öne çıkan isimlerine de değinelim dilerseniz.

Malum olduğu üzere Erzurum, Anadolu’da geçmişten bugüne önemli bir ilim ve sanat merkezi olmuştur. Ancak İstanbul gibi geniş sanat muhitine sahip olmadığından içimdeki güzel yazı yazma aşkının uygun zemini bulması hayli zaman aldı. Evimizde dedelerimden kalma yazma eserler ve kendi yazıları mevcuttu. Küçükken dedem Muhammed Sıddık Hoca’nın yazı yazdığına çok şahit olmuştum ancak tam idrak edememiştim. Hat sanatına başladığımda “Son Hattatlar” kitabını ve katalin malzemeden mamul kalemlerini dedemin kitaplığında bulmuştum. Hüsn-i hatta benim hayatıma dokunan isimleri sırasıyla Prof. Dr. Abdulkadir Yılmaz, Fuat Başar, Erol Dönmez, Mümtaz Durdu ve Mehmet Özçay hocalarım şeklinde zikredebilirim.

Dünden bugüne sanat yolculuğunuza müşfikâne nazar etmek isteriz.

İlkokula başladığımdan itibaren yazıya karşı ilgim olduğunu kendim, ailem, öğretmenim ve çevrem bariz bir şekilde fark etmiştik. Çünkü yazı yazmaya ciddi manada ilgimin olduğu görülüyordu. Bu durum ortaokul ve lise yıllarımda da devam etti. Ta ki lise son sınıfta, dönem başında yanıma Yusuf diye bir arkadaş oturdu. Baktım bir elinde kesik uçlu kalemler var, hat yazıları yazıyor. “Nereden öğrendin?” diye sordum ve Fuat Başar adında bir hocadan ders aldığını duyunca çok sevindim. Bu hadise ile yıllardır aradığımı bulmanın sevincini en derin bir şekilde hissetmiştim. Yine o günlerde okulumuzdaki başka bir hocanın bilgilendirmesiyle Abdulkadir Yılmaz hocamın lise birinci sınıflarda dersi olduğunu öğrendim. Ders biter bitmez hemen Abdulkadir hocaya gittim ve kendilerinden hat dersi almak istediğimi arz ettim. Hocam sınıfta derse kabul edemeyeceğini ama uygun zamanlarda ders verebileceğini söyledi. 28 Ekim 1985 tarihinde hocayla hat dersine başladık. Neredeyse hocama her gün meşk götürüyordum. Büyük bir aşk ve şevkle çalışıyordum. Bir yıl böyle devam ettim. Yine derse gittiğim bir gün Hocam: “Pazar günü Huzur Kıraathanesi’nde buluşalım” dedi. Orada beni, kendinin de ders aldığı Fuat Başar hocamla tanıştırdı. Yaklaşık bir yıl kadar Fuat hocamla devam ettim ki bu önemli bir dönüm noktasıydı. 1987 yazında Fuat Hocam İstanbul’a taşındı. Ben de üniversiteye başlamak üzere Erzurum’dan ayrıldım.  Biraz önce bahsettiğim süreçten sonra yazıdan hiç kopmadım. Aynı zamanda öğretmen olarak Bingöl’de çalıştım. Akabinde 1994 yılında Erzurum’a tayin istedim ve Aralık ayında Erol (Abdulhadi) Dönmez Hoca’yla tanıştım. Hocamızla yaklaşık beş yıl süren meşk dönemi sülüs ve nesih yazıyı öğrenmemdeki mühim bir zamandır. Erol Bey’in askerliği esnasında da zamanı değerlendirmek gayesiyle Mümtaz Durdu hocamdan rik’a ve nesih meşk ettim. Erol hocamın yönlendirmesiyle kısa bir zamanda Hüseyin Kutlu hocamdan meşk ettim. 1999 yılında Mehmet Özçay hocamla tanıştım. Hocama gittiğimde sülüs-nesih bir Hilye-i Şerîfe yazmıştım, hocam beğendi ve bazı düzeltmeler yaptı. Bu görüşmede hocamdan ders alma talebinde bulundum ki sülüs-nesih hatlarını “Rabbi Yessir’den” başlamak üzere tekrar sıkı bir elemeden geçirdik.  Uzaktan faksla yazılarımı göndererek, zaman zaman da yüz yüze meşk ederek 2002 yılında Fuat Başar ve merhum Hasan Çelebi üstadların tasdikiyle icâzetnâmemi aldım. 2004’te ise IRCICA’da resmi bir tören yapıldı.

Malum olduğu üzere İstanbul hüsn-i hat sanatının başkenti… Bu sürecin, Râkım Mesleği’ni icrada ve tedrisatında Anadolu’ya yansımalarını da konuşalım

Az önce de kısmen değindiğim gibi bu sanatı İstanbul’dan uzakta öğrenmek büyük zorluklarla karşılaşmama sebep oldu. Tek hocayla uzun bir müddet devam edemedim. Çünkü hocalarımın hepsi zaman içerisinde bir şekilde Erzurum’dan ayrıldılar, dolayısıyla birçok hocamdan ders almak durumunda kaldım. Gerek hat meşki zamanlarımda gerekse lisansüstü çalışmalarımda sürekli İstanbul’a gelerek bu açığı kapatmaya çalıştım. Elbette bu durumun müspet tarafları da oldu. Erzurum’da ve 2017’den itibaren ikamet ettiğim Isparta’da onlarca talebeye ders verdim. Bu süreçte bir kısmı hattat oldu. Bir kısmı hat yarışmalarında derece aldılar şükürler olsun. Hat sanatını başka şehirlere hatta yabancı ülkelere taşıdılar diyebilirim. Bir kısım talebelerim de farklı üniversitelerde akademisyen oldular. Bulunduğumuz yerlerde hat sanatına dair gayretlerimizle sanatsever insanların hat sanatını tanıma ve benimsemelerine ve hatta koleksiyoner olmalarına vesile olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu bağlamda halen yer aldığımız mahallerde yerel sanatkârların ve sanat eserlerinin araştırılması, tespiti, akademik bir bakışla incelenmelerine katkılarımız oldu ve olmaya da devam ediyor.

Üniversiteniz nezdinde hüsn-i hat sanatı eğitim ve meşk süreçlerine de değinelim

Erzurum ve Isparta’da hem fakültede hem de çeşitli kurumlar nezdinde hat dersleri verdim. 2017 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne geçmemle birlikte Hat Sanatı programını açma çalışmalarına başladık. SDÜ GSF Hat Sanatı Anasanat Dalı 2019-2020 eğitim-öğretim yılında öğrenci almaya başladı ve 2023’te ilk mezunlarını verdi. Hat sanatı programı hakkında şunları söyleyebiliriz. Bu programın mezunları lisans diploması ve sanatçı unvanı almaya hak kazanırlar. Hattat olarak kendi atölyelerini açabilecekleri gibi özel ve kamu kuruluşlarında sanat danışmanlığı, müze, kütüphane ve arşivlerde eski eserlerin bakım ve onarımını yapan uzman olarak çalışabilirler. Geleneksel sanatlar alanlarında üretim yapan fabrika ya da atölyelerde tasarımcı olarak görev alabilirler. Üniversite ve araştırma kurumlarında akademisyen olabilirler. Özel ve kamu kurumlarında usta öğretici olarak görev alabilecekleri gibi Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda araştırmacı olarak veya Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün ilgili birimlerinde personel olarak çalışabilirler. 

Sözün bu yerinde Osmanlı Cihan Devleti’yle günümüz Türkiyesi arasında hüsn-i hat sanatında köprü vazifesi gören sanatkârlarımızdan Hattat Mustafa Halim Özyazıcı’ya rahmet nazarıyla büyükçe bir paragraf açalım… “Hattat Mustafa Halim Özyazıcı, Hayatı, Sanatı ve Eserleri” konulu basılmamış yüksek lisans teziniz özelinde zatıâlinizden Hattat Mustafa Halim Efendi portresi istirham ediyorum

14 Ocak 1898 (20 Şaban 1315/23 Kânun-ı sani 1313) de İstanbul'un Haseki semtinde doğan Mustafa Abdulhalim Özyazıcı’nın babası Nalıncı Hacı Cemal Efendi, annesi Adviye Hanım'dır. Tahsil hayatına Esekapu (İsa kapısı) iptidaî mektebinde başlamış daha sonra Haseki'de Gülşen-i Maarif Rüşdiyesi’ne devamla oradan aliyyülâlâ (pekiyi) derece ile mezun olmuştur. Gülşen-i Maarif Rüşdiyesi’ne devam ederken, Halim Efendi'de yazıya karşı merak uyandığını, san'ata karşı kabiliyet ve alâkasını gören babası, güzel yazı zevkini küçük Halim’e kazandırmaya çalışmıştır. Halim Efendi zaman zaman babasının bu gayretlerini dile getirerek, “Yazıya evvelâ babamın teşvîki ile başladım. Bana yazıyı tarif eder, itina ile kalemimi yontar, sevdirirdi. Allah rahmet eylesin. Allah razı olsun” dermiş.  Halim Efendi, geleneksel surette ilk yazı meşkini Gülşen-i Maarif Rüşdiyesi’nde Hamid Aytaç Bey'den almıştır. Hamid Bey, küçük Mustafa Halim’deki istidadı görüp hususî surette Cuma günleri de talim ettirmiştir. Mustafa Halim Efendi kısa bir müddet Hasan Rıza Efendi'den sülüs ve nesih yazı öğrendiyse de, hocasının görme kabiliyetini kaybetmesiyle Hacı Kâmil Efendi’ye devam etmeye başlamıştır. Hulûsi Efendi'den ta’lik meşk ederek Tuğrakeş İsmail Hakkı Bey’den celî sülüs ve tuğrayı, Ferid Bey’den dîvânî, Said Bey’den ise rik’a yazıyı meşketmiştir. Dolayısıyla hepsi birbirinden kıymetli hocalardan ders alması, hat sanatına dair kabiliyeti ve müthiş derecedeki üretkenliği sayesinde Halim Efendi, hat sanatını zirveye ulaştıran XX. yüzyılın hattatları arasında en güçlü kalemlerden bir olarak yer almıştır.

Bu noktada Halim Efendi’de tebarüz eden vasıflar nelerdir kıymetli hocam?

Hattat Mustafa Halim Efendi, hem alaylı hem 1918 yılında Medresetü’l-Hattatîn’den mezun mektepli olarak yetişmiş harikulâde bir kabiliyettir. 1964’te vefâtına kadar durup dinlenmeden yazmıştır. Cami yazıları, levhalar, kartvizit, mühür, kitap başlığı gibi her nevi yazıyı yazmıştır. Kalem hâkimiyeti ve istifteki mahareti ile şöhret bulan Halim Efendi, "kalemi yenmiş adam" olarak vasıflandırılır. Ayrıca, Halim Efendi’yi diğer hattatlardan ayıran en büyük vasfı seriü'l-kalem oluşudur. Yazacağı yazıyı zihninde şekillendirdikten sonra büyük bir maharetle kâğıda aktarma gibi yüksek bir melekeye sahip olup, başkaları kareleme usulü ile yazarken Halim Efendi, yazacağı mekâna veya yazıya uygun kalınlıkta kalemi seçerek doğrudan celî yazmıştır. Uğur Derman’ın hocanın ifadeleriyle “Hüsn-i hattın her nev'ini sür’atle ve suhûletle yazardı. Kamış kalem denilen o narin güzel, merhumun marifet dolu parmaklarına râm olmuştu. Hele celî yazıda böyle sür’ate mâlik bir hattat, celînin alemdârı Mustafa Râkım da dâhil, görülmemiştir dersek, mübalağa sayılmaz. Kubbe yazılarında, kendi boyundan uzun elifleri, lâmları rahatlıkla çekerken, onu seyretmek bir zevkti. Kubbe ve kuşak yazısı olarak (eskilerden) en çok eser vermiş olan hattatımız Halim Hoca’dır.”

Halim Efendi, taklid yazılarda da büyük maharet göstermiştir. Süleymaniye Camii’nde Ahmed Karahisârî’nin talebesi Hasan Çelebi’nin aslan göğüslerine yazdığı yazılar zamanla bozulmuş ve Halim Efendi, tamir esnasında kurulan iskeleye bizzat çıkarak, bu yazıların üstünden kalem yürütmüş ve o kıymetli yazıları, latîf bir şekilde tekrar ortaya çıkarmıştır.

Üstadın yazı üslûbunu teşrih masasına yatırdığınızda neler görüyorsunuz?

Halim Efendi tasavvur gücünün yüksek, her türlü yazıyı ustalıkla yazabilen olağanüstü velûd bir sanatkârdır. Bu vasfını gösteren güzel bir örnek olması cihetiyle bir hatırayı nakledelim.

Lütfen..

Orhan Okay’ın arkadaşlarından biri İstanbul’un fethini müjdeleyen Hadis-i Şerif’i bir hattata yazdırmasını ister, o da hemen hocası Halim Efendi’ye gider. Bu hadiseyi Silik Fotoğraflar isimli kitabında Okay şöyle anlatıyor: “Bir Pazar günü yine Çırpıcı’daki bağ evine gittim. Arzumuzu söyledim. Hoca hiç yüksünmeden “Olur, başımın üstüne!” diyerek önce şöyle bir düşündü. Kısa bir süre sessiz geçti. Zannederim yazıya kafasında bir istif tasavvur ediyordu. Sonra bir kâğıt üzerine pergelle bir daire çizdi. Ortasına daha küçük bir daire. Her zamanki gibi kâğıdı dizinin üzerine koydu. O iki daire arasındaki boşluğa, Hadis’in başlangıç ve bitiş noktalarını görebilmek için, metni kurşun kalemle ve kabaca yerleştirdi. Daha sonra kamış kalem ve mürekkeple yazıya geçti. Dairenin alt sağ tarafından başlayarak, bir yandan kâğıdı sol eliyle döndürüyor, bir yandan da sağ eliyle inanılmaz bir harikulâdelikle kalemi kaydırıp sürüklüyordu. Ve sülüs yazıyla Hadis metni, daireyi tamamlayarak başladığı yerde sona erdi. Bütün bunlar on beş dakika sürmüş müydü? Eğer bunda yanılıyorsam yarım saatten fazla olmadığına eminim.” Burada dikkat edilmesi gereken nokta şurasıdır ki hemen hemen bütün hattatlar yazacakları yazıların genellikle eskizini hazırlar ve o eskiz üzerinde uzun bir müddet çalıştıktan sonra iyi olduğuna kanaat getirirlerse yazarlar. Hâlbuki Halim Efendi mezkûr yazıyı şöylece zihninde oluşturduktan sonra kalemi alıp yazmıştır ve harika eser ortaya çıkmıştır. Yazıda seriü’l-kalem olması, tashihte çok mahir olması, istiflerinde sehl-i mümtenî derecesinde harflerin bediî uyumu, kalem cereyanı, son derece düzgün, mukavim yatay ve dikey hareketlerin kıvamında olması Halim Efendi’yi öne çıkaran unsurlardır diyebiliriz.

“İrtihalinin üzerinden 61 yıl geçtiği Halim Efendi’yle ilgili müstakil bir biyografi kitabı henüz yazılmadı” şeklindeki cümlelerimizi tamamlamanızı istirham ediyorum!

Öteden beri hayranlık duyduğum Halim Efendi’yi daha iyi tanıyabilmek gayesiyle yüksek lisans tezi olarak çalışmaya karar vermiştim. Hat sanatımızda “Seriü’l-kalem” olması ve büyük kompozisyon gücü ile meşhur, “Kalemi esir etmiş hattat” olarak anılan olan Halim Efendi’nin sanatı ve eserlerini inceleyerek sanat camiasına kazandırmak niyetiyle “Hattat Mustafa Halim Özyazıcı Hayatı, Sanatı ve Eserleri” konulu bir çalışma yaptım. Çalışma zamanında, artık birçoğu hayatta olmayan talebeleri ile görüşme ve onların ağzından Halim Efendi’yi dinleme fırsatım oldu. Tezimi bitirme aşamalarında Halim Efendi’nin ‘meşhur terekesi’ ortaya çıkmaya başladı. Malum olduğu üzere Halim Efendi’ye ait yurt içinde ve yurt dışında yüzlerce hüsn-i hat levhası, fotoğraf, mektup, kartvizit vb. hatıralar mevcuttur. Mustafa Halim Efendi’nin eserlerinin imkânlar ölçüsünde tespiti ve bunlardan hareketle bir biyografi kitabı elzemdir.

Hasbihalimize neler ilave etmek istersiniz?

Sanat, insana sabrı, dikkati ve derin düşünmeyi öğretir. Hüsn-i hat, Türk-İslam medeniyetinin ruhunu, inceliğini ve zarafetini yansıtır. Dolayısıyla, hat sanatına gönül veren gençlere en büyük tavsiyem, bu sanatı sadece bir el becerisi olarak değil, aynı zamanda bir manevi yolculuk olarak görmeleridir.

Prof. Dr. Yusuf Bilen: Yazdığımız Harfler Geleceğe Bıraktığımız İzdir.

Hat sanatında ilerlemenin yolu istikrarlı çalışmaktan, hatalarından ders çıkarmaktan ve sabırla tekrar tekrar meşk etmekten geçer. Güzelliklerin ancak emekle, fedakârlıkla ve sevgiyle vücut bulduğunu unutmamalıyız. Bugün yazdığımız her harf, geleceğe bırakacağımız bir izdir. O yüzden hat sanatı yolculuğuna çıkan herkese sabır, azim ve bereket diliyorum.   

Son olarak okuyucularımız için mesajınızı istirham ediyorum.

Öncelikle zatıâlinize ve kıymetli okuyucularımıza teşekkür ediyor, muhabbetlerimi sunuyorum. Elbette söylenecek çok şey var. Her sanatkâr gibi biz de aşkla, şevkle bir yola çıktık. Bu yolculukta kendilerinden maddî ve manevî istifade ettiğimiz üstadlar, kıymetli şahıslar tanıdık, onları kendimize model aldık. Bizler de âcizane etrafımızdaki gençlere karınca kararınca misal rehberlik etmeye çalıştık.

Rabbimiz aziz vatanımızın kıymetli evlatlarına ve hat sanatına nice nice hizmetler yapmayı nasip eylesin.

Âmin. İlginiz için teşekkür ediyorum.

Ben de teşekkür ediyorum, muvaffakiyetler diliyorum.

 

 

İbrahim Ethem Gören/04.03.2025 Yazı No: 440

Öne Çıkan Yazılar

. Ustalar&Sanatkarlar Tezhip Sanatkarı Sevgi İrteş ve Sanatı
Günümüz Geleneksel Türk Süsleme Sanatlarının mühim simalarından tezhip ve kalemişi sanatkârı Sevgi İrteş ile sanatı ve eserleri üzerine sohbet gerçekleştirdik.
Ustalar&Sanatkarlar 11 Kasım 2024 4 dk.
. Ustalar&Sanatkarlar Ebru Ustasının Dünyasına Yolculuk
Ebru sanatının başarılı isimlerinden ebrucu Metin Yılmaz ile ebru sanatı yolculuğu üzerine bir mülâkât gerçekleştirdik. 
Ustalar&Sanatkarlar 05 Kasım 2024 3 dk.
. Ustalar&Sanatkarlar Miro Usta: Altın ve Mücevher Tasarım Sanatı
Mihran Haytayan nâmıdiğer ‘Miro Usta’ Türkiye’den Bahreyn’e uzanan bir başarı hikâyesinin kahramanıyla oluşturulan yazımızı inceleyebilirsiniz.
Ustalar&Sanatkarlar 25 Ekim 2024